Düşlerin maviden mintanında saklı bir
isyanım zaruri sözcükler de değil hani eşrafımdan arakladığım: belki de günü
pışpışlayıp geceyle el sıkıştığım ve helalleştiğim yalnızlığıma bir nebze de
olsa parmak basmak ve işte yüreğimdeki kıvılcımlar sebebiyle parmak
kaldırıyorum oysaki öğretmenin sorduğu sorunun cevabını filan bildiğim de yok
ama o çocuk yok mu o çocuk?
Hangi çocuk mu?
Soytarı yüreğimin müptelası sarışın
ve asi sınıf arkadaşım ara ara kaçamak bakışlarına rast geldiğim ve gözlerimi
kaçırdığım…
Tonlaması yok sesimin.
Telaffuzu yok içimdeki sessizliğin.
Tebessüm etmeyi ta o zamanlardan
sevdiğim ve kendimi feda ettiğim ne de olsa matematikte hep yüksek notlar alan
bir nakkaşım ben ya da o zamanların deyimi ile inekliğin dibine vurduğum ve
kitaplarımın arasına bol bol koyduğum saman…
O çocuğun da saman sarısı saçları var
ve hep de dağınık bense iki örgümle pek de bir hanımcık duruyorum onun
nazarında elbet göz bebeğiyim öğretmenlerimin ve zayıf almaya çoktan razıyım
yeter ki asi arkadaşım sınıfta kalmasın da aynı sınıfta okumayı sürdürelim.
Adını koyamadığım bir duygu silsilesi
yüreğimin deli gibi attığı bense patinaj yapıyorum koridorlarda derse geç
kalmamak uğruna kırmaya razıyım bir yerlerimi…
Ah, sevdalı şehir…
Ah, benim ucu yanık, yaralı kalemim
sen hep dostum oldun ömrüm boyunca.
Not almaktan ve ödev yapmaktan
nasırlaşmış parmağım ve renk renk kalemlerin öyle ki kime verdimse geri dönümü
olmayan: eh, ne de olsa babam öğretmenlikten emekli olup da o kırtasiye dükkânını
açtı ve dükkâna mal geldiğinde direkt dalardım içine ve ellerim kollarım dolu
dolu neşeyle giderdim eve.
Ne da çok kızardı hani, rahmetli:
‘’Bir siftah dahi yapmadım ki
kızım.’’
Kıyamazdı ama ve benim ayaklarım
yerden kesilirdi elbet adrese de ulaşırdı dükkândan aldığım kırtasiye
gereçleri.
Arkadaşlarıma bir bir dağıtırdım ve
gün bitiminde kalem kalmamışken sıramda birilerinden ödünç alırdım kalemi.
Dün de bu gün de ve ben hep aynıyım:
Hala coşkulu.
Hala hatırşinas.
Hala aşka âşık.
Hala da şaşkın ve huysuz bir o kadar
da iyi yürekli.
İnsan kendini över mi canım? Eh, o
kadar da olsun değil mi…
Hem kalem de bana hala eşlik ederken
ama bu sefer kalemimi kimseye kaptırmayacağım ne de olsa artık o, benden bir
parça.
Gidenler çoktan gitti. Ya, kalanlar?
İyi de onlar benim ismimi artık
nereden hatırlayacak ki?
Ve işte cebimde biriktirdiğim
duygular ve sözcükler ve çekimser edalarla sevmeye yine devam ediyorum elbet
yine hep de olduğu üzere uzaktan.
Yakınlaştığım Rabbim ve beni bana
uzak kılanlar çok sevdiğim insanlar gittiklerinden beri içine düştüğüm boşluğun
üstüne yanımda kalanlar ve sevimsizlikleri ile beni bana düşman kılan bense
hali hazırda iğnenin ucuyla kuyu kazıyorum nihayetinde de kuyuya düşüp
kurtulmaya çalışıyorum ve kalemimle sürükleniyoruz esen rüzgârda bazen düne
takılı aklım bazen günde üzüntü içerisinde yarınlardan medet beklediğim.
Coğrafyalar kanayan coğrafyalar.
İklimler değişken insanlar
anlaşılmaz.
Bense çözümsüz dertlerimle bir bir
sekiyorum kâh kaldırımlarda kâh sözcüklerde bazen beklediğim gibi olmuyor
hiçbir şey ve işte yeniden küsüveriyorum hem insanlara hem de içimdeki çocuğa…
Canım yandıkça kalemi batırıyorum kâğıdın
en derinine ve kanayan sözcüklere pansuman yapıp dolduruveriyorum boş sayfaları
ve melun mahzun bekliyorum insanların gelip de okumasını.
Okunmadık ne mi kaldı ya da
yazmadığım ne mi kaldı?
Dipçiği kalemin canımı çok yaktı dün
gece.
Devasa bir çukurda boğulmak üzere
iken geldi de bir el atıverdi bana ve işte yeniden çıktım gün yüzüne yeniden
istifledim duyguları ve kalemi bağrıma basıp geceyi sözcüklere teslim ettim bir
o kadar yıldızları imgelere peşkeş çektim.
Uzağındayım hayatın.
Aslında çok da içinde.
Yalnızlığım ve yalıtılmış varlığım ve
ses etmeden severken ses etmeden de yazıyorum kalemin öncülüğünde bazense sona
ve dona kalıyorum ve içimi üşüten o poyraz bir yandan kelimelerimi de üşütüyor
bense ihya ediyorum acılarımı yeni acılarla ve benim bir açıölçerim olmasa bile
acı-ölçerim var elbet kalemin direktifi ile acıları ve duyguları bir bir
ölçüyorum bir bir de sınıflıyorum ve ben hala dünkü o kız çocuğuyum:
En sevdiğim arkadaşım sınıfta
kalmasın diye kendimi feda ettiğim ve bilmediğim bir soruya parmak kaldırdığım
oysaki onun haberi bile yoktu ve an itibari ile kimsenin de en ufak haberi yok
içimdeki sevgi denizinden ve ben kızsam da öfkelensem de saf bir sevgi ile
seviyorum insanları hem yakınımda hem uzağımda olan kimse canımı yaksalar bile
ve kalemin yaralarını kimseye göstermeden gizliyorum tıpkı gizlendiğim
mabedimde sırtımı sıvazlayan ve başımı okşayan sadece O iken…