Muhtevası ömrün: bir dirlik bir birlik kaygısı

Göğün uzuvlarında saklı şiir

Bir hüzün bir de güzün geçidi

Savsakladığı kadar şair yürek denen iklimi

Bekası yarınların

Haraç mezat sevenlere inat

Layığıyla sevmenin duasıdır yürekte saklı itikat

 

Hüznüm bir redif

Acılarımla kol kola

Hazan bir nehir

Ölümle tokalaştığım gecenin peşi sıra

 

Hırpani bir tesellidir bağdaş kurduğum

Yerin göğün mutu saklı tuttuğum

Yüreğin harabeye dönüştüğü bir fasıl ki hâsıl olan

Yekpare hüzün yüreğin coğrafyası

 

Tembih edildiğim gün gibi aşikâr

Tensiye ettiğim onca duygu kadar

İkbali şehrin inzivada çekilen şair ve kader

İçerlediğim kadar kırıntılarına o ki: keder dahi

Kapsama alanında hayatın

Başım gözüm üstüne muhafaza ettiğim

 

Diplomatik bir savaş da değil şairin cübbesi

Ne yaparsa yapsın saklı tuttuğu cüssesi

Yeter mi yeter mi söyleyin:

İmha edemediği kötülüklere kılıf geçirenlere

Söz yeter mi yeter mi istiflediğim kadar sevgiyi

Nasıl ki sayacı kırık yerkürenin

Bazen yap-boz

Bazen varla yok arası

Bir ara menü aşkın ikmale kaldığı gecenin rütbesi

 

Elbet şafak saydığım

Sakağıma dayalı kaderin elyaf sözcükleri

İdare lambasında geçercesine ömür

Kukumav kuşlarına özenmediğim gün gibi aşikâr

Yine de inzivada iken rest çekiyorum evrene

Rastlaştığım hangi duygu hangi insan saklı ise şeceremde

Şems’in rüzgârı yüreğin

Sitayişi sözcüklerin ara ara köpüren

Bir martaval kimi zaman okunan

 

Bir meziyet addedilen nice eziyet köprüler kurduğum

Bir yürekten diğerine akan yaşımın

Hali hazırda kurumadığı

Boykot ettiğim na’şı yüreğin

Kolluk kuvvetlerine teslim ettiğim kalemin

Soluksuz sevip yazdığı

 

Elbet bam telimde uçuşan gamlı notalar

Sitem değil siması yakın gecenin

Varsın bozguna uğratsın

Estiği kadar o deli rüzgâr…