Düşlerin ihya ettiği mi ihya edilesi
mi?
Mektepli bir yorgunluk benimki oysaki
mezun olalı çok zaman geçti üzerinden.
Lütuf bilmekse ömrü şükürler olsun
günüme.
Yalan bilmekse sırtımdaki hançeri
elbet dostluğun ve sevginin gülen yüzüne ölene değin inanacağım ben.
Varlığın katsayısı iyi ben kerrat
cetvelinde kayıtlı bir çarpım değilim gelin görün ki acılarla katlanıyorum
sonra olan kat izine umut ile ütü basıyorum ve tüm ütülü yazılarımı sonsuzluğa
uğurluyorum çünkü bana ait bir ben saklı içimde ve o benin içinde İlahi
Düşlerim, İlahi Ateşin git gide büyüten ve ben her halükarda büyümeyi
reddediyorum.
Reddedilmediğimi bilmekse huzurun
adresi küfemde saklı umut ve düşüp de yola…
Yükümden kime ne, değil mi?
Ama yükümlüyüm anlatmaya yoksa çatlarım
sonra da dünyalar arasında tek tek atlarım de bulutlardan ve her nasılsa saklı
olduğum bir dünyanın varlığına tek kadir olan Rabbim sayesinde sığınırım da
sığınırım hayattaki kabrime.
Bir düşün ağırlığı ve de… Ne yani
düşlemsel bir geçit mi güzergâhında umudun gerçeklerin ağırlığını da yüklenip
giriştiğim o düş analizi ile evrenin ve sevginin çıtasını yükselttiğim…
Göğün takla attığı bir sayaç ve de
aklımın eklem yerlerinde şiirlerin nüksettiğim ve şiirlerin duyarlılığına şapka
çıkardığım oysaki başımda şapkadan eser yok.
Eseri mi acıların ve esnek ipin
kayganlığında bir düşten diğer düşe düştüğüm elbet acının alyuvarları ölümün
akyuvarlarını ve diktiğim tüm duvarları yutarken.
Geniş mezhepli saydam gölgeler vuku
bulan ve hayallerin inşası ne çok farkındalık yükleniyor insan bu sayede ve
gürültülü bir evrenin iç hacmini hesaplayıp esefle de birbirimizin canını
yakıyoruz.
Kaç canım kaldı sahi ne de olsa
akıllı telefonumda oynadığım oyun için tek yedek can kalmadı, dercesine.
Girizgâhı elbet mutluluğun ve hayal
gücüne yenik düştüğüm bir de üşüten yalnızlık sancılı bir mevsim Kasımın soğuk
gülüşleri ve buz kesen o dış ses şükür ki iç sesin volümü kısılmak bilmiyor ve
dışarıdan da duyulmuyor hani içimden geçenler ama ben illa ki temkinliyim.
Öncelikle Rabbime sadık ve sorumluyum
elbet insanlar içimden geçeni bilemiyor ama dışa verdiğim o iç sesin alt
yazısını ve işte dumanı üstünde yeni doğmuş bir şiir ya da düz yazı elbet yeni
günü karşılarken ve yüreğin ve evrenin tüm kolluk görevleri iş başında.
İçtimada geçen ömrüm iyi de ne
askerim ne sivil polis.
Kim mi dur diyecek bana?
Durduk yerde değil koşmak zorundayım
durmadan üstelik kendime koştuğum amacım ise farkındalık yüklenip mükemmel bene
ulaşmak tabii ki de yolum hidayetten geçerken.
Sabırsız bir kuşun ötüşü adeta
protesto ettiğim ve hangi kendini bilmez sözcüklerimden doğan yangını
görmüyorsa.
Yangının ta kendisiyim işte üstelik
kendimi bildim bileli ve yanmadık nerem kaldı ki?
Elbet cihanı saran bir yangın ve tek
yanan da benim o yüzden canımı yakanlara daha bir müteşekkirim ki sevdiğim ve
değer verdiğim her şey ve herkes daha da kıymete biniyor.
Alametifarikası belki de içimdeki
isyanın ve firar eden binlerce sözcük bazen mevsimsiz gülüp ağladığım bazen
mevsimi tensiye ettiğim ve hangi mevsime denk düştüğümü de bir türlü bilemezken
üstelik gün içinde şerit değiştiren bir rüzgârım da ve bulutların faslında umut
ekip şiir biçiyorum.
Radara takılan iç sesim ve trafik
lambası illa ki sarı yanıyor ama gözlerim kırmızı içimse yeşil dışımsa frapan
bir gece mavisi.
Zılgıt yiyen benliğim ve ruhumun
çömez kaldırımları ve sisli bir günün ardından teslim olduğum gece ve İlahi
Aşkın daha da pekiştiği…
Bazı şeylerin asla izahı yok ne
benden kaynaklı ne de ben odaklı ama insanız neticede ve empati yapmaktan
yoksun olan hiç kimse beni herkesle nasıl karıştırıyorsa ben sadece gel-geç
gönüllü insanlardan uzağa kaçıp mevsimin ve ateşin nabzını tutuyorum.
Her şerde bile hayır varken…
Varlığımın da iz düşümü kimi zaman
rahatsız eden belki de öykündüğüm onca masalın firari kahramanlarından biriyim.
En çok da kendi masalımın kahramanı
gerçi bir masal gibi filan da geçmiyor ömrüm yoksa destansı yalnızlığın
gözetleme deliğinde mi saklıdır bunca acı?
Açısı olan olmayan binlerce duygu
nihayetinde acı ile eşleşen ve her maruzat bir şiire gebe aslında her şiir de
umuda…
Varsayımlar güzergâhında kolladığım
doğrularım ve acıtan gerçekler ve işte sınanmanın birincil kaidesi:
Umutla ve sabırla bekle.
Gerçi neyi beklediğim çok farazi ama
en azından yükleme yaptığım iç sesim bazen feryat ediyor:
‘’Bekleme yapma.’’
Ne ticari taksiyim ne de uçan bir
araba gelin görün ki kanatlarımla kolaylıkla seyahat ediyorum dilediğim yere
üstelik tembel olmamla vuku bulan o hayali duraklar kimsenin bilmediği ve gitme
lüksüm yokken aklı gel-gitleri ile boy ölçüşüyor ruhumdaki sıra dışılık.
Renklerin solgun neşesi.
Bir çiçek olmaktan da fazlasıyla
sıkılmışken.
Ruhumu daraltan karanlığa atıfta
bulunup günün aydınlığını geceye transfer ettiğim…
Sancılı bir doğum elbet gün tam da
ışırken ve gecenin ebesi hala kova kova sıcak su taşımakta.
Saçları örülü bir gelecek mi sahi
sanrıları yok saydığım ve o geleceği ben parlak düşlerle örmüşken.
İnandığım kadar huzurluyum ve
huzurumu çalanlara veryansın dahi etmeden bildiğim yolda yürümeye devam
ediyorum en çok da bilinmezin varlığına duyduğum hürmet ile içimdeki yalnızlığı
yok sayıyorum ne zamanki yolum sevgiye ve yazmaya düşse ve bunun bir lütuf
olduğunun bilincinde öykündüğüm tüm güzellikleri de tek tek kâğıda döküyorum
yaşlı bir sonbahar gecesinde üşümenin tadına varıp İlahi Ateşin sıcaklığı ile
de tüm buzlar erirken…
Üstelik hiç olmadığı kadar en azından
kayıt altına almak zamanı ve bu sayede yumuşak iniş yaptığım bulutun içinde
kaybolmanın verdiği mutluluk ile en çok da kendime duyduğum özlemin öznesi iken
kalemin albenisiyle kendimden geçtiğim ama kalemden de umuttan da geçemediğim:
ne zararı olabilir ki asi bir yüreğin sayacı iken kalemin geveze silueti?
Çok çok teşekkür ederim