Düşlerim teyelli, bayım ve hiç
olmadığım kadar yorgunum ve isteksiz sanırım temize geçeceğim ömrün müsveddesi
hangi duygu ise akabinde onları da yüreğimin ardından çöpe atacağım.
Bir çöp şiş olma ihtimalim olduğu
kadar mikado çöpleriyle oyun oynamayı da çok özledim lakin oyun arkadaşlarım
çoktan firar ettiler: kimi benden kimi dünyadan ve esiri olduğum duygu ve
sözcüklerden yüzlerce hatta binlerce nesir yazmayı diliyorum evrenden.
Sancılı bir dilek farkındayım…
Sanrılı bir oluşum lakin ben
gerçeğim.
Nüktesi ya da nüvesi mi ömrün?
Beynamaz gölgelerden köşe bucak
kaçarken kala kaldığım bir başıma ve ruhumun izbesinde saklı bir yıldızım ben.
Ne sümsük.
Ne savruk.
Ne hicap yüklü.
Lakin alabildiğine kavruk adeta
leblebi gibi kavurduğum yüreğim ve mis gibi kokan fırından yeni çıkmış
cümlelerim.
Alakalı alakasız neyse gelen aklıma.
Ve işte cımbızla tek tek çekiyorum
sözcükleri ruhban duyguların teftişe çıktığı geceyi ise dikizliyorum ve af
diliyorum gökyüzünden.
Yüzüm aydınlık.
Yüzüm asık.
Bense aşikâr âşık…
Bir insan bir duygu bir iklim ya da
yanıtı olmayan bir soru ama sevmeyi sevdiğim kadar âşık olacak bir şeyler illa
ki bulmalıyım buluyorum da gerçi bulunmaz Hint kumaşı yüreğimle de çapraz ateşi
altında kalıyorum evrenin.
Koroda soprano olarak şarkı
söylediğim günler çok geride kaldı gelin görün ki içimde çok sesli bir koro
eşlik etmekte bana yaşarken hele ki şu son on yıl yok mu? Hani kalemle olan
izdivacımızın onuncu yılını kutladığımız ve pasta yerine şiirler yazdığım
mumların yerine yüreğimin direklerinde saklı imgeleri üflediğim.
Şerh düşmeliyim illa ki yiten güne.
Geceyle iştigal ve hasbıhal edip de
kolayca sıyrıldığım bir dert gibi benim yazma gayem ve arzum daha da önemlisi
hayatımın suskunluğa tekabül ettiği büyük çoğunluğunda bana ilk öğretilen iken
‘’susmak.’’
Sus payı söylem isimli bir şiirimi
çok sık hatırlarım ve bana mirası iken güven telkin eden güzel insanların
varlığı sayesinde kalemimi elimden bırakmadığım lakin defalarca yeltendiğim de
bir gerçek ve işte yalama olmuş tek bir duygum yok beni çünkü yekpare hüzünüm
ben ve acı ile beslendiğim ve hüzün ile ve aşk ile uçuşa geçtiğim şahikanın
kanadına konmuş tek bir sözcük bana yeterken peşi sıra gittiğim yüzlerce
binlerce sözcük.
İkbalim.
İhbarım.
İhmalim ve de.
Bir de ihya ettiğim yüreğim sonra da
itiraz edip dilekçemi hâkime sunarken meşru müdafaa yapıp da sözcükleri ve
duyguları temize geçirdiğim ve duygularım ‘’iyi halden’’ serbest bırakılmışken
işte özgürlüğün t/adını çıkarıyorum yaza yaza.
Nazenin bir kelime.
Derken deşifre ettiğim bir duygunun tekabül
ettiği yüzlerce satır ve aşk ile tebessüm ettiğim ve gaipten gelen coşkum
ansızın da sönen enerjim ve sonlanan bataryam ta ki bir sonraki geceye kadar
duygularımın gazını alıp da üç beş sayfa karalamadan günü sonlandırma hakkı
tanımazken kendime.
Bazense tanımsız bir gün ve duygular
derken tabiri caizse bodoslama sevdiğim kim/ne varsa sözcüklerin duvağında
saklanmış hoş bir nüans ile boynumun da kıldan ince olduğu Allah katında kabul
görmenin düşüncesi bile beni benden geçirirken ya da beni bana sunarken ve ne
kadar uzağına gidersem gideyim hayatın kopamadığım bir dal gibi delice
sarıldığım yaprak gibi titreyen bedenimden ve duygularımdan bir adım sonrası
iken elbet umut ve sevinin nüansında inancımın da zirve yaptığı tek gerçek…