İstanbul havasi
Bir düşün iniltisini duyuyorum geç
kalmışlığına lanet okuyan akreple yelkovan arasında dinmek bilmeyen yarış yok
mu ve hala varamadığım o üçüncü yaka elbet İstanbul’un iki yakası arasında
salındığım yetmezmiş gibi.
Her geç kâğıdı aldığımda yüzümün
kızardığı mektepli olduğum günler ve üzerimden çıkaramadığım öğrenci cüppem
belki de bu yüzden üniversitede sonsuza kadar yaşayıp yapışmak isterdim bildiri
panosunda altında imzamın olduğu bir dilekçe ile kendime en yakıştırdığım iken öğretim
görevlisi cübbesi.
Uzun bir cümle olduğuma bakmayın hani
bir de uzun bir ismim olduğunu hele ki sevdiklerim beni, kestirmeden ‘’Gül’’
diye çağırırken yüzümden yere dökülen gülücükleri de acının ayaklarına paspas
yaparken.
Hız duvarını aştım büyük ihtimalle bu
anlamda duygularımın hızına yetişemiyorum son zamanlarda gerçi sondan anladığım
nedir, onu da kestiremiyorum ama.
Her şeyi uzatıyorum işte hem de
alabildiğine hem okul hayatımda da böyleydim ben bir iş yaşantımda sonra ne mi
oldu? Sadece istifa ettim hayallerimden bir tek kendimi bırakıp gidemiyorum.
Saçım da uzun ya, aklım?
Ne fark edecek ki bu saatten sonra
işin yoksa en baştan başla.
Kestirmeden söyleyeceğim ne varsa tek
kelimeye bakar ve benim için çok sığ bir tanımlama olur bu hele ki uzun boylu
düşünüp uzun boylu plan yapıp hayal kurmakta üstüme yok iken.
Sabahki sağanakta boğuldu düşlerim ve
gözlerimi bir açtım ki güneş gelmiş yerleşmiş en tepeye ve gözlerimi kırpıştıra
kırpıştıra sitem ettim elbet güneşe ve Ağustos sıcağına sanırım sonbahar
özlemimle kavrulacağım yine yaz sonlanana kadar bir yandan da yazıp sözüm ona
bu harareti sonlandıracağım.
Kılıksız bir gecenin rahminde düşler
bir de ıslıklanan varlığım adeta bir kâhin gibi şehrin nüfusunu katlayan
düşlerim var çünkü ben şehrin kayıp imar planında ezkaza enkaza dönüşmüş bir
yaratıyım hele ki en güzeli günü böldüğüm dilimler gündüzün teşrifi ile
alelacele geceyi çağırdığım…
Albenisi hayatın…
Hadi, canım, dediğim cinsinden
eflatun bir yalnızlıkla el sıkışıyorum sevdalı şehrin dokusunda bir kenarda
unutulmuş bir resim gibiyim ya da yenilmemiş yemek en çok da kendimi yediğim
hayatın raks ettiği bir saltanatı süren fermanlar gibi illa da feragat ediyorum
elbet kendimden…
An itibari ile bir ayraç görevi
görmekteyim çünkü ya büyüyeceğim ya da içimdeki çocukla beraber küçüle küçüle
yok olacağım ve işte yarış başlıyor: en uygun sözcük düşmeli kalemin rahmine
hem de doğaüstü bir tasarım ile o sözcükten bir dünya inşa etmeliyim ne de olsa
düşlerin ve kelimelerin tapusu an itibari ile bende üstelik tüm günü gereksiz
yere heba edip ithaf etmem gereken cümleler de beni köşeye sıkıştırmışken.
Bir yanılsamadan ibaret olduğum da
aşikâr hele ki sokakta gidip gelen insanlar ve herkesin herkesi tanıdığını
sandığı bir o kadar sevgi dolu cümlelerini birbirine sunarken burunlarının
uzadığı.
Ne Pinokyo’yum ne de Külkedisi ama
ayakkabım da haddinden fazla sıkıyor gelin görün ki pabucumun tekini arkamda
bırakamam hele ki burnumla iyi geçinirken kabul etmek dahi istemiyorum yalancı
ve tutarsız insanların ne ölçüde birilerini ötekileştirdiğini.
İstanbul’un sefasını sürmek mi?
Geçiniz.
Belki bir on ya da on beş sene evvel
neyse de şimdiler de herkes kendi sokağının ve muhitinin efendisi iken kime
neyi anlatabilirim ki hele ki bir selamın bile havada asılı kaldığı bir de arkasından
insanın atıp tutanlar yok mu?
Hassasiyet ve mantık asla örtüşmüyor
yine de bu iki özelliği bir şekilde barındırıyorum içimde.
Yalan söyledim yalan: ben ve mantık?
Hani benim ekmek teknem?
İyi ki yandaşım da ruh ikizim de
İstanbul: hem istila edilen hem hor görülen hem de çok sevilen şehri İstanbul.
Düşlerin kenti ve aşkların ama
günümüz aşklarından bahsetmiyorum: kadın yürürken mendilini düşürür ve koşa
koşa uzaklaşır…
Bu çağa ait olduğumu zaten asla
savunmadım ama İstanbul kızı olarak hala yaşadığım geçtiğimiz yüzyıl ve eski
İstanbul iken ki o kadar da yaşlı değilim hani ama yaslı addedilebilirim ki
muzip bir yönüm olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Muhatabım olansa sözcükler ve
sözcükleri yaşattığım İstanbul havası elbet dokusunda ve renginde kimselerin
görmediklerini yaşattığım ve yaşadığım ve yansıtmak adına mutlulukla raks
ederken bir sayfadan diğer sayfada en çok da ruhuma yolculuk yaptırmanın
verdiği hoşluk ile içimdeki boşluğu daha da derinlere taşıdığım…
Çok teşekkür ederim