İstanbul gi̇bi̇
Bin bir gece
masallarından firar eden o yitik cümleyi bulmalıyım ve esirim olmalı çünkü
eserim olmaya meylettiğim hiç bir cümle yok ki yalnızlığımı tayin etsin elbet
teftiş edip de içime saklandığım ömrün pervazında yeminli olayım o uçuruma
atlamamak adına.
Günü
kurtardık işte ve geride kalan bilanço.
Ne hava girdi
düş perhizine ne de bizler tayin ettik günü ve öğün atlamadan bir bir eriştik
geceye.
Telaffuzu yok
duygularımın çünkü an itibari ile hissettiğim hiçbir duygu yok sanırım kalemin
kıymığı yüreğime saplandı ve gövdemi siper ettim yazmaya durduğum ilk cümleyi
tayin etmek adına uykusuz geçen bir gecenin ardından pek de yeltenmedim mutlu
olmaya gerçi bahşedilen mutluluk genelde çok farazi yine de iliklerime kadar
üşüyorum sözüm ona bir bahar sabahını alt edip günü bitiriyorum ama asla da
noktayı koyamıyorum gözlerim kapansa da.
Havada asılı
olan o uğultu ne ilginçtir ki benden başka kimse duymuyor bu fevri ses akımını
bir de içimin vagonlarında hiçbir duygu sosyal mesafeyi umursamıyor ve tıklım
tıklım devam ediyoruz yolculuğumuza.
Geciken bir
şeyler var herkes için gelin görün ki benim için çok tanıdık bir duygu çünkü
geç kalmışlığın ta kendisiyim ve sözcüklerin söküklerini koparıp, parçalamak
istiyorum elimin altındaki beyaz sayfayı aslında isyanım sadece kendime çünkü
asla müdahil olamadığım bir dış dünya var ve genelde insanların vakıf olduğu
yeni bir durum bu ve bu yüzden çok da etkilendiğimi söyleyemeyeceğim ve elbet
eklenen sayısız eylem en başta 14 kuralı ve bu mendebur virüsü uğurlamak adına
aldığımız sayısız tedbir.
Sıdkı
sıyrılan ekstra bir şeyler var bana tanıdık gelen ve işte kendimle baş başayım
hiç olmadığı kadar ve nihayetinde direncim sonlanıyor ve karantina günlüklerine
bu kez ben başlıyorum en azından benzeşeceğim bir konu: kimliğimi değil de
virüsü sorgulayan.
Elbette
beceremiyorum küskün bir kuşun kanadı gibiyim hatta tek kanadı: ne uçmak mevzu
bahis ne duyguları yok saymak ne de bir yerlere göç etmek ve işte şehrime
saklandığım ve işte şiir başlığı altında karaladıklarımla şehrin ıssızlığını
içtiğim ve ilk kez kayıtsız kalamıyorum bu sessizliğe üstelik gecenin ta
kendisi iken huzur şimdi hâsıl olan bu sessizlik zaten hayra alamet olmadığını
vurgulamakta sürgülediğimiz kapılarımız ve öncesi elbette:
Sürgülediğimiz
yüreklerimiz.
Peşimiz sıra
sürüklenen zulüm ve benzeri ıvır zıvır ve mubah olmadığını bile bile, pek bir
kanıksadığımız.
Bir lanetin
tasviri ise tüm olup biten hayra yorduğumuz ve işte aile olmanın şerefine nail
olduğumuz yine de haber bültenlerinde görmezden gelmeyeceğimiz bir ayrıntı ve
elbette kadına yönelik şiddetin son zamanlarda artış gösterdiği.
Kısaca
tutacak hiçbir yer yok ve görünen o ki; hayata tutunmak adına yapmamız
gerekenlerin henüz çok küçük bir yüzdesini ifa ettik bir o kadar da ısrar ettik
hayata tutunmamak adına ve yasakları çiğnediğimiz yetmezmiş gibi sağlık gibi
önemli bir kavramı da göz ardı etmenin verdiği yeis ile tedirginliğimiz had
safhada.
Ötenazi
yaptığımız dış dünya.
Öykündüğümüz
ise henüz bir ay evvelini aradığımız ve mutluluk çok da hakkımızmışçasına
mutluluk dilendiğimiz ve mutsuz ettiğimiz insanların sayısını dahi unuttuğumuz.
İstanbul’un
sitemkâr yedi tepesi ve sekizinci tepe olma yolunda şimdi acılarımız ve can
kırıklarımız elbet askıya alınan ne çok hayal ve ne çok hatıra dün minvalli ve
biz şimdi yarına dahi çıkmanın garantisi olmadığı bir hayatın tutsaklarıyız.
Ayrıştığımız
nice nokta ve an itibari ile ortak paydada buluştuğumuz.
Çılgın
İstanbul sokaklarından arınmak ve sessizliği delen iç sesimiz genelde duyurmadığımız
ve elbet dualarımızda tek şahidimiz iken yüce Yaratan.
Sözcükler
azıcık kusurlu.
Sözcük ihlali
yaptım belki de en çok ihlali de kendimden yana kullandığım.
Ve bir es
veriyorum ve içime sindiriyorum bu ketum havayı ve sığındığım kadar maneviyata
içimden taşanlar…
Taş taşıyıp
da kolum da yorulmadı lakin ruhum binlerce ton ağırlığında.
Doz aşımı bir
hüzünle günü sonlandırmak bu olsa gerek.