‘’Beni yazmaya iten şeyleri seviyorum. Sevmekle birlikte büyük bir nefret de doğuyor içimde bu işi
yaparken. Çünkü yazdıklarımın çoğu, içime dönüp gördüklerimden ziyade dışıma taşan şeylerden
ibaret. Bu bazen keyifli ve rahatlatıcı olduğu gibi bazen de çok sancılı bir süreç. En azından benim için.
Çok sevdiğim bir müziği sonsuza kadar dinleyip daha sonra da sıkılmak gibi değerlendirebilirim. Ama
her ne olursa olsun yazmak, okumak ve bir şeyleri anlatmak benim en büyük sığınağım.’’(Alıntı)

 

Yalnızlığın yüz bulduğu bir ırmak adına yazmak denen sürecin girizgâhı ise ansızın gökte beliren ve semiren bir bulut ve de yandaşı umut.

Körelen kalbime değil koyu gözlerine aşığım karanlığın ve her ne kadar beyaz olsam da süt-liman olmadığı kadar duygularımın, bazen çöreklenen rehavete odaklanıp kendimi de kasıp geri çektiğimde…

Ve işte ruhumda kopacak büyük kıyametin öncülüğünü yapan küçük kıyamete bakış açım.

Sezilerim büyürken, ezik içim genelde ve bu ezikliği bir cümleyle de başladım mı yolculuğa ardı arkası kesilmeyen ilhamın eteklerine bir yapışıyorum ki:

Yoksa adına İlhami mi demeliyim içimde körebe oynayan çocuğun çocukluğunu terk etmesi gibi de bir ihtimal yok iken.

Sallantıda iken hayatım.

Kumrular gibi beslediğim sözcüklerim.

Dik başlı bir acıdan sökün eden ve haresi bilinmezin:

Kâh bir dehlizde bulduğum kendimi kâh göğün ritminde saklı bir vaveyla.

Güne erken başlamanın bir ıstırap olduğuna kani oldum bir ömür hele ki öğrenciliğimde uyku bana hep haramdı.

Kırk Haramiler gibi kılıç salladığım ömrün şafağında isyan…

Kalemin de şakağıma dayandığı söken şafakta sökülen nerem var sökün eden hecelerle ördüğüm bir alfabe olsa olsa kalemin vurucu gücünde imha ettiğim ne kadar kötülük ve olumsuzluk var ise.

Mevzubahis olan aslında sıradan hayatımın sıra dışı hüznüne sunduğum bildirgeler.

Yanlı yansız sevgilerin.

Yandaş iklimlerin de vebali ve meali ve içimde köpüren bir deniz.

Şarlatan bir imgede bulduğum kendimi ansızın.

Şirret bir hüzne bata çıka karabatak gibi yaşamışlığın da ihbarı olsa gerek.

Yazarak yüz bulduğum yüce Rabbim.

Yazma arifesinde yerinden firar eden kalbim.

Sözcüklerin neşri ve nesri ve de tekil kimliğim…

Gel gör ki kalemle her buluştuğumda çoğaldığım ve izini sürdüğüm umudun ardına kadar açılan kapısı.

İz bilmez iken yol da yordam da bilmezken ve işte kalemimi elime ilk kez aldığım o gece miladım iken.

Üstünden geçen binlerce gece binlerce nesir ve şiir.

Uyruğum oldu artık edebiyat ve hayatıma dinamizm kazandıran bazen ifrata kaçsam da yazmak benim ilahi reçetem.

Günü kuruttum ve astım darağacına.

Geceyi uyuttum ve yasladım başımı yüce Rabbin omzuna.

Ne isyan ne inkâr.

Ne de itiraf.

Aslında her şey olması gerekmediği gibi:

Bir elimde annemin ilaçları ve fırsat buldukça bir koşu gidip kalemimi elime aldığım.

Arzuhali yüreğim ve kalem sevdalandığım.

Sözcükler benim yuvam ve neşem ve mekânım bazen daraldığım bazen t/uzağına düştüğüm kelamın güdüsünde saklı bir renk gibi:

Bazen sararıp solduğum ve döktüğüm yapraklarımdan kendime bir bahçe inşa ettiğim.

Her yol mubahtır hani mademki söz konusu yazmak.

Hüzne kılıflar biçtiğim.

Mevsimi soyup yeni baştan giydirdiğim.

Ve annemin varlığına duyduğum ihtiyaçtan da öte bir ihtiyacı annem bana duyarken.

Ve ikimiz için de iyi olan:

Duyguların resitali sözcüklerin serenadı…

Öykündüğüm bir Allah’ın kulu olmadı bir ömür çünkü:

Ne ben çekerim başka birini benden sonra ne de bir Allah’ın kulu merhem olur kapanmayan yaralarıma.

Şahikası ümidin.

Servetim iken sevgi.

Kendimi saldığım zamanlardan firar edip kendimi toplarken bir bir, dağıldığım metruk hecelerde mazlum yüreğimle bir koşu sevdiğim.

Anne ikliminin gülüyüm.

Gülden de öte gülebildiğim kadar ihya etmekteyim annemin sevecen ve kırgın yüreğini.

Uçsuz bucaksız bir mealde.

Sözcüklerin kaynadığı köpürdüğü bir halde…

Derdime derman olan sözcüklerin nezdinde…

İyi huylu bir lezyon belki de içimde infilak eden ve etrafa yayılan parçalar ve duygular nasıl ki dile gelmekte kalemin içgüdüsüyle.

Dündü geceyi ihbar ettiğim.

Bu gün ise umudun ayak sesi.

İnzivada geçen ömrün yarılandığı bir minvalde ihya edilesi bir ruh ki taşan bedenimden ve tek kozum tek kozam içine saklandığım edebiyatın şaşalı sesi ve…

Ben her ne kadar hiçlik makamında yaşayan bir derviş olsam da…

Sonlanmayacak arayışımla ne mutlu ki yüreğine bağdaş kurdum pek çok insanın ve işte:

Ayracım da imlecim de içimdeki ses de her halükarda yazdıklarım bana bir bir geri dönerken…