Maviden bir misina sözcükleri dizdiğim yoldaşım, kalemim ve ben firarisiyim dünün göz çukurlarımda saklı şiirler ve şiirsel temalar:

Bir hüzünse içimin sarmalı.

Bir de baş koyduğum yolda ölme ihtimali.

Mevsim bakir; mevsim sakil; kuşlar ise esir güneşe.

Günün uyumsuzluğu gece ile ve kefen bezim şimdilik saklı köşede.

Koyudan gözleri aşkın tufan bildiğim özlemin duvağına sarındığım bir kuytuda büyüttüğüm içimdeki çocuğu elbet içimde edepli bir derviş dışımda yüklük aşkınsa kömür siyahı gözünde saklı o İlahi ışık.

Mealim yok benim.

Mizacım aşikâr.

Kim insansa isyankâr ve tövbe ettiğim dünüm Besmele çektiğim günüm ve yarınların doğum çığlıkları ulaştı ulaşacak gönün hutbesine serdiğim o kundak bezi gibi bir de yerle yeksan olmuş güneşin demi.

Mevsimlerden sükût; aşklardansa revnak bir çağrı ve coşku ve muhatabım sadece Tanrı.

Beti benzi atmış bir sözcüğün peşindeyim.

Mezarımı iğnenin ucuyla kazdığım ne de olsa kazık kakmayacağım dünyaya ve de şükürler olsun ki acım da sızım da dinecek bir gün ansızın.

Pişekâr sitemler var uçuşan.

Ulu orta isyan edenler.

Günahı ile övünenler var pervazında hayatın bense kelamı yitik bir derviş misali selamımı esirgemediğim nice insan elbet nüvemde saklı tutulası sevginin şiarı.

İzbelerin uzağındayım.

Varsın olsun hayallerin tuzağında.

Kıpraşan bir esaret benimki aşkın yorgun ruhuna sızan bir damla gözyaşı ve ihanetini uğradığımsa kindar değilim dünde kalan soluk ve afaki mevsim gibi.

Günü uyuttum kollarımda güneşi içtim bir solukta.

Derledim topladım döşeğimi.

Daraldım ve firar ettim nihayetinde bedenimden elbet sözcükler de kolluk kuvveti sıkışan yüreğimin ve fitnesi olmayan hangi sağdıçsa ruhumu tarayan ve sevgiyle uzatıyorum dünyaya yüreğimi.

Ellerim soğuk.

Hava boğucu.

Sözcükler bazen savruk.

Tutucuyum ve tutuklu sevgiye turuncusunda saklıyım güneşin ve kuvözünde sessizliğin bir ihbarsa iç sesim dış sese aldırış etmeden arşınlıyorum önümde uzanan yolu.

Mintanı yırtık göğün.

İzafi bir yükseklikte saklandığım.

Yerin dibine geçtiğim bazen ne zamanki bir selamın karşılığını almayayım Rabbimle buluştuğum her ezan vakti hatta günün her anı elbet solumdaki ağırlık hafifledi ansızın ve yüklük bildiğim yokluğun çağrısı da susuverdi aniden.

Düşlerim bir sarkıttı, mavilim ve düşünülesi bir ayrıcalık içine hapsolduğum soluk renkli kulübe.

Bildiğim öğretilerden arda kalan bilmediklerimle avunduğum elbet safran sarısı bir lanet üzerime çöreklenen…

Hep sevdim aykırıyı.

Hep de aynı kaldım.

Ayrı düştüğüm elbet kendimden aymazlığında yalnızlığın, bir teselli bildiğim sevdikçe kürediğim rahmet ve gizem ve şifa bulduğum dualarda buluştuğum nice kehanet gerçek olacağını bildiğim elbet şu can bana emanet bense Rabbime ve aşkın şiarı bir hazine içimde saklı o paçoz saçaklı yalnızlık kadar ruhumu tırmalayan.

Şaşalı bir iklimim ben evlere şenlik binlerce hayal saklı tapınağımda.

Mezar sessizliğinde idi bir zamanlar dünya şimdilerde zifiri karanlık lakin meylettiğim aydınlığın ç/ağrısı doğumuna saniyeler kalan ruhumun ve ummadığım kadar saplandığım bataklık elbet çamurla sıvansa da güneş hala bakir ve saf kaldığı tek gerçek.

Mevsimlerden ümit ektim sefasını süremediğim kadar dünyanın cefasıyla muhatabım elbet başım gözüm üstüne ve esen rüzgârın şapkamı uçurduğu o minval ki kazma dişli bir tavşan bekler beni tetikte benimse gözüm saatte ne zamansa varacağım istikamet sinyal verir bana ve işte uzağına düşsem de mutluluğun bir garip serçe misali sektiğim yürekten yüreğe bulduğumla yetindiğim kadar bazen kala kaldığım biçare.

Uydusuyum duyguların.

Ufkun çağrısı.

Rabbimle olan birlikteliğim bazen bir koşu gidip geldiğim mazi ve tetikleyen yüreğimi şifahen varacağım tek nokta beni benle buluşturan sevecen iklim serenadı kâinatın.