Düş bültenleri saklı şehrin ışıklarında ve sürgün edilmiş tüm göçmen kuşlar kanamalı.

Kandıkları kadar cihana mahşeri de beklemeye almışlar.

Toz bulutları kaplamış şehrin ve aparatı gecenin aslında Tanrının unuttuğu bir taslak gibi askıya alınmış ekmek gibi nasıl da büyük nimet yürekten dileyenlere.

Dilemması mısraların.

Boyutsuzluğu ve de Tanrının.

İkame eden gölgeler usturuplu ve bıçak çekmişler gece bekçisine oysaki yakınlıkla ihtimamla adımlıyor yolları gecen bekçisi ve Bilge Karasu’nun kitaplarından firar eden gece işçileri yönetimi ele geçiriyorlar.

Gece pespaye belki de.

Gece şer dolu.

Gece şirk koşuyor gündüze tüm soluk sokak lambalarını.

Bir berduş elinde ucuz şarap lambada yapıyor bir köşede sızmış mesai arkadaşı belli ki rüyasında çoktan yakalamış mutluluğu ve belli belirsiz gülümsüyor.

Nüktedan yer gök.

Karanlık ve ışık iç içe.

Mevsimin müdavimi yarasalar beklemeye almışlar avlarını ve kana doymak bilmiyorlar ve kana kana içiyorlar gecenin zifirini.

Zikrine ihanet eden derviş dik yokuşları güç bela çıkmakta ve ziyan ettiği tüm fikirleri adeta ona cephe almış.

Sönük işte iç âlemi insanları ve soluksuz kalmış kaldırımlar seken gamlı notalar kendilerine kör kurşunu arkadaş kılmışlar ve bekâreti çalınan mısralar firarda.

Şair ise teyakkuzda ve delice not almakta içinden geçenleri ve noktasına virgülüne kadar şerh düşüyor içindeki izdihamı ama boşa kürek çektiği o kadar belli ki.

İçinde ukde kalan kıpırtılar var misal.

Önünü alamadığı arzuları var.

Kendini bildi bileli savaştığı nefsi pis pis sırıtıyor gece iken teslim alan ruhları şairse direnmekte çünkü ne yüreği çalıntı ne de şiirleri alıntı.

Algıda seçicilik olsa olsa ifşa ettiği iç dünyası ve hezeyanları bitimsiz aşk ise imkânsızın tecelli ettiği en belirsiz gölge elbet şairi bir ömür teslim almış en haşmetli duygu acıları ile beslenen şair hep âşık olmakta aslında kendine bir o kadar da t/uzağına düşmüşken kendinin ve iç âlemin sırdaş iniltisi ölümle eşleşen yaşama sevinci.

Buruk nidalar var sökün eden.

Yürek burkan v/edalar var şairin soluduğu havada asılı olan rüyalar var bir o kadar askıntı olan dış sesin baskın çıktığı rüzgârın pervazında konaklayan kuşlar var.

Hatırşinas duygular nöbette ve gece bekçisi can çekişmekte.

Bir yandan da şafak sayıyor insanlar ve şafağı atan sözcükler aşkın şakağına dayıyorlar namluyu.

Tüten duman.

Şehri yangın yerine çeviren izdiham.

Rötarlı sözcükler vagonlarda sıra sıra göç edecekleri istasyonları bir bir işaretliyorlar ve trendeki yolcuların çoğu ölümcül bir hastalığa tutulmuş ne de olsa ömürleri yolda geçiyor onların ve ihtimamla büyüttükleri arzuları aslında nefsin en büyük düşmanı.

Hezeyan yüklü tren rayları.

Raydan çıkan vagonlar.

Sisli bir güne el sallayan kondüktör ısrarla bilet kontrolü yapıyor lakin her şey alt üst olmuş şekilde öyle bir g/örüntüye bürünmüş ki.

Ya yolcuların biletleri yok ya da biletlerin bir sahibi.

Sahipsiz kimlikler ve şüheda geçmişleri devasa bir mozaiğe eşlik eden ve kıpırdanmaya başlıyor uykuya veda edecek bedenler ve hiç biri gördüğü tek rüyayı bile hatırlamayacak ne de olsa yaşam gözü açık görülen dipsiz bir kuyunun dibindeki asılı bir saksı gibi tüm gerçeklerin üstüne ölü toprağı atılmışken elbet zincirleme bir kazanın ertesinde can pazarı yaşanırken dünyada hali hazırda mahşer de son hazırlıklarını yapmakta mademki ötekileştirildi insanlık mademki ihanet etti Rabbine…