Yalnızlığın türküsüydü isyanım, arşı alaya çıkan hüsranım asla beylik değildi gönlümün nazarında, o nazenin varlığın.

 

 

 

Eflatunlar kuşandım epridi dün

Yalnızlıkla sınandım eğri oturup doğru konuştum

Beti benzi atmış yüreğin hazanı

Dikiş tutturamadım dünyada

Diş iziydi bileğimi kemirdiğim

Ve muğlak bir zamanda dondum

Derinlerde yüzdüm gel gör boğulmadım

 

Manidar bir kuştu gülüşün

Yüreğin kayıp ritminde saklı hümayun olsa olsa

Ah, o delişmen varlığın.

Kök hücrem ve kordan tenim

Aşkın tek tanığı yüreğin firavunu olsa olsa

Devasa bir arazi aşkın at koşturduğu

Fıtratımda saklı gizem ve gizin peşinde

Nal topladığım yalnızlığın kesif sessizliği

Hicvi günün

Hicreti ömrün

Hizaya geldi içimdeki çocuk manen zengin

Oysaki sırtımda bir kuru hırkam

Mutluydum da hayli yaşaran gözlerimden

Dökülen nur taneleri

İçine düştüğüm sevdalı yüreğin tuzağı

Uzak durduğum dünyaya rağmen

Uzayıp da kısalmayan sözcüklerim

Bazen kök söktüren

Bazen kordan acılarda kendinden geçen

 

Hüsranım taşkın bir nehir

Aşkla koyulduğum yol adeta uçuşan bir kelebek

Palazlanmış her hece

Irkı olmayan bir mevsim iken içimdeki lehçe

Kayıp bir mısraın bekası binlerce dize

Hamt ettim harcı âlem duyguları

Alt ettim aralıksız önüme konan her engeli

 

Kendimsiz bir dünya bulamadım

Kendime dost bazen düşman

Ektiğim kadar acıyı biçemedim mutluluğu

Göğün kornişleri söküldü yerinden

Gönül gözümle tavaf ettiğim evren

Başıboş değildim belki başına buyruk

Hicvettiğim değildi rüyalar kıpraşan her gerçek

Boynumda inceden bir halka sevgiye meyletmek gerek