Hangi düş’ ün hangi gülüşün
yenilgisiyim, sevgili bayım ve içtimada geçen ömrümü sevgiye adadımsa tek suçlu
ben miyim hep ama hep de sevdim diye…
Irkı yok iç dünyamın.
Kılıksız değil tıynetsiz değil zalim
hiç değil…
Âlimi olsam ne ki sevginin,
sevilmedikten sonra…
Sözcüklerim muktedir değildir ölüme
bense peşi sıra koşarken Kara Meleğin.
Beyzade iklim nazire yüklü:
Alametifarikasıyım cihanın hüzün
dolu.
Azık bildiğim sözcüklerim emre amade
yüreğim.
Ve rüküş imgelerin tuzağına düşüp de
uzak kalamadığım şiirden bir nebze de olsa mutlu olmayı için için dilemişken
evrenden…
Sancılı bir telaffuz imiş meğerse
aşk.
Sanrı yüklüymüş sevmek özleme dönük
yüzü aşk meleğinin ve hüzne eşlik ederken ilham perim ve işte kalemimle katıla
katıla ağladığımızdır tek gerçeğim.
Semt sakinlerinden uzağım.
Oysaki şehrin ve aşkın müdavimi
yüreğim nasıl da kördüğüm ve işte içtimada ve işte nöbette gözlerim yolda kaldı
şafak doğacak diye de sancağımı dikemedim en tepeye ne de olsa hidayettir varıp
varacağım ve görünen o ki: daha da çok yolum var elbet rızkımı veren yüce
Rabbim ve de sev emrini, veren.
Verip veriştirenler varsa arkamdan
dönüp de bakmam bile:
Önüme b/aktığım kadar kıtalar aşarım
beyitler dizerim ve ben safkan sevgimle şerh düşerim evrene ve aşka.
Gönlün ukdesi iken şiir.
Acının da zümresi sözcüklerim ve
sivri dilli zebani bense kâh çocuk kâh mazlum, kırık ve mahzun kalemimle
alabildiğine yazar ve severim.
Hüzün coğrafyasına sürgün edildim son
on yıldır elbet miladım iken on yıl öncesi bir sonbahar mevsimi ve Kasımın ilk
haftası kalemin teşrif ettiği bense acıyla aşkla teftişinde ömrün bir ömür de
tecrit edildiğim değil asla yalan…
Hem ben hem ben, durduk yere sevdim
sizi ya da değil!
Öncemde de böyle miydim sahi yoksa
örtüştüğüm müdür şiirlere ve sözcüklere kani olmak kadar kaile alınmadığım
ömrün de kâh güftesi kâh bestesidir iç sesim kalemimin nezrinde kimine göre
aciz kimine göre şair kimine göre hiçliğimin iz düşümüdür şiirlerim.
En muteber mevsimdir hem hazan.
En muteber duygum da hüzün:
Aşk ise bir adım ötesi ve mademki
birden fazladır benim ad’ım varsın olsun hüzün şairi mahlasım.
Bir ara en büyük dileğim iken
gülüm/semek…
Hatta adını gülümse hayata koyacaktım
kitabımın kim bilir belki de başka bahara kalan bir hayaldir benimki ya, şimdiki
dileğim nedir, diye sorsanız eğer ki…
Sıfatlar beni yoran.
Hüzün beni yeniden doğuran.
Annemin defalarca beni doğurduğu da
değil asla yalan.
İçimin ukdesi yarınların umresi ve
sözcüklerin haresi ve acının ve hüznün hanesi…
Yangınım ben.
Kalemim de yanık kokar ve mektuplarım
ve şiirlerim ve özveri ile sevdiğim şu devasa cihanda bir Allah’ın kulu da
alabildiğine sevseydi ya beni, annemden sonra.
Irksız bir duygu.
İzansız belki de.
İhmal edildiğim kadar imha edildiğim
ve inkâr edildiğim ve işte:
Karşımda idam sehpam ve idam mangam:
Kalemimse asıldığım darağacı ben ki
bunca acının yoldaşı.
Rengim pembe ruhum uçuk yüreğim kor
misali kör noktası lahidin mezar taşıma yazılacak binlerce şiiri çoktan
biriktirdim ben hem yürek rahlemde.
Gönülsüz bir rüzgâr değilim bilakis
içten içe kuvvetlice ve ters esen ve işte ters açan bir laleyim ben şairin de
dediği gibi.
Tersten okurlar ismimi.
Tersten savururlar öfkelerini.
Bense bir düz bir ters örerim
şiirlerimi ve kilit noktam aşk ve kör noktam hüzün ve kordan hecelerim külümde
saklı sefil bir gül’ üm ben.
Aşkın himayesinde Rabbe koştuğum.
Ve yine hükümranlığında Huda’nın beni
tüm canlıların şerrinden korusun diye eksik etmediğim dualarım.
Duvağı çocuk gelinin benimse ördüğüm
kalın duvarlar.
Hıfzı sahası mevsimin ve esen deli rüzgâr.
Azığım.
Erzakım.
Azımsandığım.
Aş erdiğim.
Şerh düştüğüm.
Mülk bildiğimse sadece yüreğim.
Yüreğin surunda serili delişmen bir
iklimim.
Ve göbek taşında evrenin ben sadece
ve sadece bir su damlasıyım…
Uleması aşkın ulvi duyguların rövanşı
ve sağdıcım kalemim solumda ise saklı yaralı bir sol anahtarı:
Ve bir ömür sandım ki: aşktır her
kapının açıldığı anahtarı sihirli ve sevdalı menkıbelerde saklandığım kadar
sözcüklerin de verilmiş iken hükmü ve yazdığım binlerce ferman yazgımla hemhal
yazdıklarımsa sadece hayata alt yazı geçtiğim…
Dedim ya:
Altı üstü bir damlayım ben.
Ne şiir ne şair ne hikâye…
Çünkü sonsuzluğa otağı kurdum ben ve
işte semanın neferi sözcüklerin feri aşkın feneri iken özlemle baş koyduğum
öznemle saklanmadığım ön sözü iken İlahi Aşkın sarnıcında ve sarkacında yeter
ki kabul göreyim Allah katında ve…
İki cihanda da aziz olunuz, bayım…
Sözcükler dökülürken cebimden sizin
de ayağınıza taş değmesin varsın kâh taşlanayım kâh taçlanayım ne de olsa bir
dilaltıdır yazdıklarım yüreğin hanesinde saklı bir hare misali aşkın
himayesinde köpüren deniz misali elbet kıyıya vuran bir yosun gibi ya da bir
çakıl taşı hoşça kal demekse belki de bu imkânsız aşkın tek ilacı…