Hoş geldi̇n mayis
Mevsimin diri olmasını fazlaca
önemsemiyorum yine de içimdeki dağlar pek bir endişeli…her an eriyebilirmiş/im.
Yüksündüğüm ne varsa, adımın karaya
çalınmasına pek bir müsait.
Nisan’ın son haftasında selam verip
de Mayıs’a artık dileyen mevsim dilediği karı bıraksın ya da varsın; içimdeki
bir içimlik şiirler solsun.
Solmaya muktedir/im ne de olsa önce
içimdeki cafcaflı boşluk akabinde ölümü irdelediğim hazan makamı.
Göğün temposuna uyup düştüm yollara
elbette İstanbul’un mavisine vurulduğum bir ilkbahar güncesi.
Uzun uzun yürüdüğüm ve kendimi
düşünmekten men ettiğim.
İçimdeki apartman pek bir efkarlı ne
de olsa ayaklarımın altındaki kaldırım taşları gibi ezemiyorum içimin katlarını
bir de katmanlarına ayırdığım ruhum: bir yanım bir çocuk; bir yanım uysal bir
vatandaş; bir yanım cebbar bir gölge.
Ne uyumluyum ne de uyumsuz sanırım
mutsuzluğun istimlak edildiği iki arada bir derede ben deniz gözlerinde annemin
hala kopamadığım dün bölmem.
Hangi çekmecede hangi resim saklı ise
bir de durun misali bir terk edilmişlik.
Kimin kimi terk ettiği değil mevzu
bahis olan sadece 49 yıllık hayatımda kendimi terk etme istemime rest
çekildiği.
Soluk teni dünlerin solmayan bir
yanımda hala pastel düşler solumdaki yangında ilk kurtarılacak iken dün mizacım
yarına damga vurması da an meselesi.
Örtülü tuttuğum yüreğim aslında
içimdeki dehlizde organlarımı yok sayıp sadece ruhumla dans ettiğim ve
azımsanmayacak bir korku ile neşelenmem de oldukça zor gözükürken.
Tebessümlerin sarkıtında eriyen
buzullar gibi gözlerimde ç/ağlamayı unutmuş yaşlar ve asık yüzümü de gölgeleyen
bir sağanak ve ne zamanki bir dosta rastlayayım yakasını bırakmıyorum yine de
yakamdan düşmeyen batıl sağaltımlar var.
Aşkın hitabesini sunmak ve de…
sanırım bunun da izahı yok ne de olsa aşkta sınıfta kalmışlığımla şapka
çıkartırım aşk meleğine.
Ulvi bir farkındalık benimki ne
zamanki yolum aşka düşse asla haberdar etmediğim ve yansıttığım bir iklim aşkın
hadiselerde hadis niteliğinde illa ki İlahi Aşkın dolaylarında ağlaya ağlaya
Rabbime sarıldığım.
Pek bir göreceli şimdiki aşıklar
aslında dünde kalmışlığımla ben artık neye tekabül ediyorsam.
Büyümediğim gün gibi aşikar ve
büyüttüğüm acılarımla hayal kırıklarım şimdime ektiğim dünümün de mukozası.
Sahi, mimoza mevsimini mi kaçırdım
yoksa ben mi rast gelmedim adanın güzelliklerine ne de olsa tüm mimozalar bir
şekilde İstanbul sokaklarında adayı yaşatıyor ve bayağı da oldu adaya
gitmediğim yoksa bir aday değil miyim de salkım saçak savuruyorum içimdeki
beyitleri ne de olsa ada yollarında bir bekleyenim yok keza başka şehirlerde de
sahi ne zaman terk edildik biz? Sevgili İstanbul ve onun ruh ikizi kalabalık
yalnızlığımla ben teşrif etmişken hayatın tozlu yollarında sancılı bir İstanbul
günlüğü ile irdelediğim satır satır…
Ketum olduğum kadar da çalçeneyim madem…
tıpkı İstanbul’un yalnızlığına eşlik eden milyonlar gibi ve benim de
milyonlarca kelimem var hali hazırda dudaklarımdan dökülecek belki de ceplerime
doldurduğum çatık kaşlı bir fener alayı izahı olmayan bir dürtü ile insanlığımı
erdemle sürdürmek adına.
Göreceli mesafelerin varlığına
inandığım kadar görkemli sancılarıma damga vuruyorum işte şiirin kozasında şair
bozuntusu kimliğimle artık hala neyi iddia ediyorsam…
Şehre aşık bir çılgınım ve akla zarar
içimdeki dans eden yılan ve az sonra kendimde saklı zehirle kendimi
sonlandıracağım ve az sonra’nın kehanetine vakıf az evvel dediklerimin de
muhasebesini yapıp yanlışımı aradığım yoksa yanlışın ta kendisi benim de hala
elde kalan doğrularımın dokunulmazlığını savunuyorum.
Sitemkar mizaçları insanoğlunun ve
takmadığım maskeye minnettarlığımla yanında rahat ettiğim dostlarıma son bir
sunum yapacağım işte ve sonra’mı güncelleyip fersah fersah arayacağım kendimi.
Yosun tutan mezar taşlarını da
görmezden geliyorum sonra da serinkanlı bir mevta olmanın nasıl bir duygu olacağını
düşünüp kocaman bir es veriyorum hayatın onulmazlığında ben aymaz bir sancı
olmanın desturu ile içimdeki mevsimi kıyıyorum binlerce parçaya ve erken batan
güneşin ardından bahar günü uzun süren gün ışığına teşekkür ediyorum.
Hidayetin kaçıncı basamağı ise
tırmanmak adına acele ettiğim ve acele etmeyen Huda’nın nezdinde affedilmeyi
beklerken ve affedilmesini insanların lakin bir farkla: hakkıyla kulluğun
erdemlerine vakıf ve gönül gözüne inandığım insanların.
Bazen aklıma takılıyor kötüleri bile
sevebilmek neyin nesi, diye. Kötürüm bir düş mü yoksa yolumuz kötülere düşüp de
kıyamet öncesi bir prova yaptığımız yine gördüğümüz eziyet ile yakası açılmadık
hangi günah kaldıysa gerisin geri kaçtığımız.
Bir kuytu belki de tek dileğim bir de
sonsuz uyku.
Bir kuruntu belki de içimde
dilimlediğim ve metazori bir gülümsemeyi dışlayanlara inat hala samimiyetle ve
inançla gülümserken.
Aşkı hibe edenler.
Aşkı rezil edenler.
Ve de yüreğini vezir eden dervişlerin
yolunda günümüzün de modern dergahında ben çökkün ruhumla ve Allah aşkı ile
maneviyatı bir dergah belleyip aklım erdiği gücüm yettiği kadar beşeri olgulara
teyakkuzda bulunanlardan kaçıp içimi açtığım Allah dostları.
Zanların pek bir muteber sanıldığı.
Gıybete ise damgasını vuranlar.
Bir de büründüğü rolle herkesi
inandırıp aslında içindeki kötüyü ve iblisle olan sözleşmesini Rabbime ihbar
ettiğim birkaç zalim demlendiğim kadar derlediğim hayallerimi de ütüleyip
içimdeki kırışıklıklar sadece inanç ve sevgi ile düz bir seyir kazanıp da o potların
yok sayılacağı ve ben her nasılsa yeryüzünde kırdığım potlarla insanlara bolca
malzeme verdiğim hele ki içimdeki yetim ile elimdeki sefil kalem de iş birliği
yaptı mı…
D/okunulmazlığım pek bir aşikar…
Önce içimdeki dumura uğrayan umut
teknem su alıp da…
Sonra da kozama dadanan kurtçuklar…
Ve sevgimden ödün vermeyip saygımla
yaşadığım ve saygıyla selamladığım insanlık gerçi ben hangi ölçüme denk
düştüğümü bilemezken kestirmeden bir hesapla yüzölçümü yaptığım ve kınalı
yapıncak çocuk ruhumla s/alındığım…
Aşkı mezara tıkanlar.
Sevgiyi öldürenler.
Sonra da sevgiden yana dem vuranlar.
Yine de ve yeniden demeyi ve denemeyi
şerh düşüp ben peşine düşmüşken güzel insanların ve yanlış anlaşılma
ihtimallerini de göz önünde bulundurup, Allah rızası için yaşadığım nasıl ki aşikâr
İlahi Aşkın bana deryalar sunduğu ve hala ayakta ve dimdik ilerleyebildiğim
gerçi kimine göre bir arpa boyu yol almıyorum ama ve işte alarm çalmaya
başladı.
Gitmeliyim şimdilik.
Hoş geldin Mayıs.
Kutluyorum gün seçkisini şairem. Hüzünlü bir iç dökümü, pişmanlık ve aşka sitemli okunası bir yazıydı, yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Güzeller güzeli yüreğine merhaba, canım benim.
Çok teşekkür ediyorum.
Hep sevgimlesin.