Her rengin bir duası vardı

Bir de temaşası.

Yol yorgunuydu düşler bir içimlik ömrün

Sol alfabesi

Anahtar mahiyetinde köpüren yanım

Hani yanıt alamadığım ne çok renk

En çok da özlemin rengi çalarken pembeye

Benden yana kaygısı yoktu Tanrının.

 

Övünen ne sestim ne yürekte konuşlu bir edim

Varsa yoksa yorgun bir akasya ağacı

Yarını neye düşecekse artık be mübarek,

Dedim demez olaydım

Aşkı şarlatan bilen bir manivela

Tökezlediğim bir düş’ün de pervazı

Siteme ne gerek, azizim?

 

Maviden bozma gözlerinde örtündüğüm örtünün

Solgun ışığı

Közünde ihanet ve arpacık kumrusu barındıran

Bir lanet, bir iskelet

Kaç öğüne denk düşecekse ölümü neferin

Batıl bir manada kazaya uğrayan

Ve göze gelen safiyet.

 

Dokunaklı bir sunum

Kaynakçası da ne elem ne hüzün

Hatta aşkı bile anmadım

Yaşadığım şehrin dualarına bandım ben içimi

Tek tüfek yürek

Tek kanat dokunamadığım

Tek istikamet

Ölmez olaydım, derken bile

İçimde saklı o ihanet ile

Biliyorum nasıl da sıra dışı olduğumu.

 

Kefenin cebini yeni diktim

İçine günahlarımı

Ve örttüm yeniden bir de gözlerimi

Açıp da derinde içimdeki o melek

Sormadan ne var ne yok:

Aksayan bir saka kuşuyum işin aslı

Donmadan fecri sonbaharın

İçine düştüğüm tuzağın da bir tebessümü saklı kaldı.

 

Gözlerimde, gözlerine dikip de

İçimdeki ürkünç iblisi

Oysaki ben kötüyüm ne de hain

Azıcık uçuk renkte bir şarkı dokudum ben hece hece

Kırağı çalan ne mevsim ne bitmiş bataryam

Bir göğün bir de aşkın hümayunu

Diri yüreğimde bir vaveyla.