Hep sevdi̇m ni̇hayeti̇nde kendi̇mi̇
Hangi düş’ün günahısın en çok da
sebepsiz bir yangına mahal veren hangi düş’ün g/örüntüsünde saklısın?
Dualar ettiğim gecenin karameline
doymayan acılar güzergâhında yeminlerimi bozdum da geldim huzuruna en çok
mevsimsiz gülüşlerini sevdim içimdeki hengâmenin.
Yalnızlık idi bana göz kırpan ve
eşref saatinde yenilgilerimin kekremsi tadına vakıf oldum pişkin gölgelerin ve
sebepli sebepsiz seğirten düşlere kucak açtım.
Yetimliğin makamında saklıydım ve
akıl karı olmayan bir aşka yelken açmıştım vakitsiz bir ölümdü madem
ertelediğim fukara ruhumda saklı o hazineyi sundum ben satırlara rahmet diye
çünkü misafiri idim cihanın çünkü peşine düştüğüm aslında kendi kuyruğumdu bu
yüzden durduk yere ihanet ettim içimde saklı yetime.
Renkler solan kimi zaman.
Kindar gölgeler en çok yaftalar
haykıran.
Göğün her miliminde saklıydı oysa aşk
elbet en çok da içimdeki kıvılcım iken müsebbibi bunca yalnızlıkla kıyama
durduğum her gece b/ölündüğüm satırlarda bir şiire meylettiğim zaman zaman ve
şifası idi yüreğimin her d/okunduğumda sayfada asılı kaldığımın ertesi sessizce
tavaf ettim evreni.
Sancılı yüklemler saklıydı mevsimin
teninde.
Titrinde ne varsa ömrün kaderdi madem
hükmeden karşı gelmeden öğüttüm içimi içli bir dizede yatıya kalmak ne ki? Ben
çoktan fasiküllere yığmıştım içimdeki matemi ve mahremi elbet d/okunulmaz
bildiğim her cümle can buldu kan buldu yaşlarla büyütürken rahmeti ve dingin
bir ömre özlem duyarken dirhem de acımadı insanların içi.
Acımak değildi paye verdiğim ne de
acındırmak sadece açılandırmak istedim dünyanın gidişatını.
Önce susmuştum.
Şimdi ise kalemdi suskunluğumu
dindiren.
Kale duvarlarında saklıydı dünün ruhu
ve kalemimi mabet bellediğim ve koştuğum yokuşlarda acıyla hemhal bazen de boşa
düştüm ne de olsa kimlik numaram kayıtlı değildi hüviyetimde bu yüzden alı al
moru mor düşler karardı bir gecede ve pembeleşen göğe konuk oldum en çok da
İlahi bir Işık iken beni kendine çeken bu yüzden her düştüğümde yeniden
doğruldum ve her hücumda yeniden doğdum.
Canım yandıkça büyüdü içimdeki
metanet ve hüzünlü kalbimi tek sevendi Yaratan bu yüzden acılarla beslendim ben
ve semirdi yüreğim.
Daha çok sevebiliyordum madem
dayanılmaz bir coşkuyla adeta kanatlandı ruhum ve gördüm ki aslında yanan
içimde saklı bir neferdi acının biçtiği satırlar ve İlahi Aşkın telaffuzu ile
ne kadar dokunulmaz olduğuna kanaat getirdim sevginin.
Daha çok sevmekti yanmaya denk düşen.
Dökülen her zerremdi bir o kadar
yeniden inşa ettiğim mabet.
Her kıyımda daha yakındım kıyama.
Her şerde ise hayır vardı ve asla
hayır, diyemediğim sunumu kaderin ve onay alansa içimdeki acının sağdıcı olan
kalemdi ve tutulan dilim çözüldü yavaş yavaş ve işte yol alıyordum elbet bende
saklı olan ulaşılmaz olduğunu sandığım cennete.
Bir hece ise firar eden ve işte o,
bendim.
Şakıyan bir ses idim madem.
Sevense tek hece.
Saygınlığın ilk şartı idi duruşuma
sadık kaldığım bir ömür ve d/okunulmazlığıma şerh düşen sadece aşk idi.
Öykündüğüm neydi de ölümlü bedenler
teğet geçiyordu içimdeki sağanağa?
Öldürdüğüm nefsim üstelik nefesim
yettiğince daha çok sevebildiğimi biliyordum madem…
Birileri fısıldadı kulağıma:
‘’Bencil ol sen de ve sadece kendini
düşün.’’
Kendini sevmekle eş değer miydi yani
ben-merkezcil bir ültimatom ile herkesi yok saydığım ve kendimi üstün gördüğüm?
Sevdim elbet sevdim kendimi ki ilk
günden beri buna zaten vakıf olmuştum lakin daha iyi ve daha da doğru bir insan
olmanın ülküsü saklıydı içimde bu yüzden vicdanımı eğittim ve İlahi Işık
sayesinde aydınlığım büyüdü.
Herkesten farklı idim ya da değil
lakin ruhumda ve sevgimde kat izi yoktu çünkü doğaçlama idi yaşadığım ve
yaşattığım her duygu en çok da aşkın yansıttığı her farkındalık ile direncimi
ve dirayetimi saklı tuttuğum çünkü aşk idi benim adım ve aşikar aşk ile açtım
defalarca ve soldum da bu yüzden rahmetle büyüdü içimdeki cennet ve en çok
yokuş yukarı koşmayı sevdim çünkü en tepeye ulaştığımda gördüğüm manzara adeta
kainatın iz düşümü idi.
Hiçliğimle zirvede.
Aşkımla her şey olabildiğim.
Var olduğum kadar da yoktan var eden
tek Güç idi taptığım bu yüzden asılı kaldığım o boşluk aslında kıblemdi ve
merkezim ve işte çoğaldığım günbegün ve çoğalan bir aşkın mertebesinde saklı
bir kuş gibi tüm kâinatı kuş bakışı tavaf ettiğim ve Araf’ta kaldığım her
saniye daha da çok yaklaştığım sonsuzluğun coşkusu ile d/okudum da d/okudum
ruhumu ve teslimiyetimle huzura kavuştum üstelik yaşarken buna haiz olmuştum ve
ölümsüzlüğü aşk belledim; aşkı da sonsuzluk üstelik çektiğim tüm acılar
sayesinde kalmıştım ayakta üstelik herkesin yok saydığı göçmen ruhumla
nihayetinde varmıştım aşkın ve huzurun coğrafyasına…