Haris bir renkti karanlık şahlanan mizacında gecenin ansızın kendime rast gelme umuduyla baş koyduğum sonsuzluk denen rotada başımı alıp da gidemediğim şehirlerin şehla gözlerinde kapıp da koyuverdiğimde kendimi sürtüştüğüm bir hengâme adeta yalnızlığın yanık sesli türküsü…

Ne de olsa mizacı yitikti gecenin.

Günde kalan üç beş anı anda konuşlu bir çağrı belki de veryansın ekmek elden su gölden uçuşan kuşların duasına tek tanık Tanrı.

Pekişen bir özlemle yürüyordum içimin dar koridorlarında önünü alamadığım hüzün deryasında bazen bir tek damlaya denk düştüğüm bazen sonsuzluğu tek kalemde içime çektiğim.

Çoğul bir şarkı misali ç/ağlayan nehirlerin ikbali:

Sırnaşık bir hüzünle kendimden geçtiğim gecelerin neminde saklı kâbuslar ve ölümle eşleşen yolunda sessizliğin senden üreyen sizli bizli nameler aşk yolunda hicreti şairin hicvine yenik düşen şiirlerin de olmasa gerek umurunda.

Gün devindi mademki geceydi baskına uğrayan…

Ve tek haneli koşullarda tekil bir söylemden çıkıp da yola varmayı ertelediğim biz olma sürecinin imkânsızlık dâhilinde yanıp söndüğü bir yıldız gibi ya da bir ışıldak şiirin tohuma kaçmış ruhunda saklı esaret ve gizin izinde asılı asalet şair olmanın meramı saklı iken ulaşılmazı imkânsız ufkun nurunda.

Bir ihanet bildiğim kendime odaklı ve seyyah bir yürek dürttüğü kadar duyguların akan retinası ömrün akışkan hüzünde saklı o devasa taslak.

Yalnız ve yakinen.

Yâdı dünün mihrabı ölü bir boşlukta saklı takriben bir ömre denk düşen şiirlerin alamadığım nabzında kendimi boşluğa bırakmakla da eş değer iken yazmadığım bir gün ölü addettiğim yalnızlığımın öyküsü…

İçimde örülü kehanetler.

Dünde saklı ölü kâhin.

Asası ömrün azadesi sözcüklerin nur saçan yüzünde anne ikliminde açan şiirlerin meali elbet yoktan var edene koştuğum gün ve gece andığım kadar dünümü adaklar adadığım ömrün nezdinde boşalmış bir sandık misali içimin her kıyıldığında kıyama durmakla da eş değer hani kayıtsız şartsız yazabilme özgürlüğüm ansızın elimden alınacakmışçasına muştaladığım kalemin mil çektiğim gözlerinde şiirin hani olur da kendime rast gelirim ihtimali ile çekincelerimi koyup da uzağıma yakın addedilen o minvalde yazabiliyor olmanın öyküsü bir şiirden bir nesre uzanan yolculuğumun ufkuna bandığım sözcükler gibi ufkumu açan duyguların minvali.

İç sesimle örtüşen şiirlerim.

Örtündüğüm bir gizemin yaralı yolcusu.

Yarı yolda kalmışlığımın da minvali iken tohuma kaçmış şarkıların güftesinde nemalandığım her duygunun yazmaya doyamadığım öyküsü.

Mihriban’ım…

Mizacımda saklı şakıyan yalnızlığım…

Minvalim ki topa tutulan…

Top atılsa bile uyanmadığım günlerin peşine takılan sessizliğin sesinde gözümü açtığım.

Aymazlığı yalnızlığın ardına düştüğüm kayıp çocukluğum.

Kâhinler ularken.

Sözcükler ulurken.

Ulağıyım yerkürenin ve diğer âlemin hem yakınında hem uzağındayım da bilinmezin.

Renkler âleminde coşan ruhum.

Karanlığın hicvinde kaybolan nurum.

Kardığım düşlerin çeperinde büyürken umudum.

Ufka bandığım dünüm.

Seyyah yüreğin çekmecesinde saklı ülküm.

Benim tek ülkem uğruna can verdiğim cananım ve tüm derdim tasam ve dünüm ve yarınım, canım vatanım.

Kayıplar şerh düşen.

Ayıp bir minvale denk düşen esaretin en çok da tutuklu iken hüzne yüzümden düşen bin parçadan inşa ettiğim bir dünya adeta sözcüklerin gıyabında reşit bir hikâye ya da rastık çektiğim dünüm akan rimelinde şiirin ihanet ettiğim iç sesim ve susturamadığım kadar baskın çıkan dış sesle restleştiğim.

Bir öyküm yok benim sadece.

Binlerce şiir ve dize yazsam bile henüz yazmadım en güzel şiirimi.

Güzel baktığım güzel gördüğüm bazen izah edemediğim itiraf dahi edemezken kendime dile gelen kalemimle içimin her sekmesinde saklı ruhum ve seyyah sözcüklerimle cilveleşen rüzgâra rest çektiğim kadar içime ters esmesine izin verdiğim.

Şahlandığım.

Şah damarım.

Ettiğim yeminler ve dönmediğim kadar sözümden ses etmeden sevdiğim ve nikâhlandığım hikâyelerim.

Bir rabıta iken varılası.

Reşit bir hüzün iken çizilesi rotam.

Yanım ve önüm ve yâdım ve yarenim kalemin mizacında can bulan duygularım ki kilit noktam ve ket vurulduğum ve kat çıktığım hidayetin basamakları.

Bir ölçüt değil iken sadece yazmak.

Bir denklik iken hâsıl olan.

Kavrulan iç sesim ve kavuşulası bir iklim seken yüreğimden ve eklediğim her zincir…

İhanetin beşiğini salladığım kadar kendimle çeliştiğim bir minval.

Ve sil baştan yazdığım ve yakardığım ve yâd ettiğim ve kıyama durduğum her ezan vakti başa dönüp yeniden doğmanın da öncüsü iken kalem kaile alınmasam da zaman zaman…

Azat edilesi bir esir mıntıkamda saklı madem ve esaretim sonlansın diye yazmaya doyamadığım binlerce hikâye ve şiirin de ilhamına yenik düştüğüm kadar bir ömür kendime kansam bile kendim olmanın da ölçütü iken kalemden dökülen her niyaz yeter ki kabul görsün Rabbin ulu dergâhında…