Düş salkımlarında saklı bir esintisin sen: iri damlacıkların tahliye ettiği nemi yüreğimde taşıdığım ve atalarımdan tembihli bir periyim ben…

İçimin hengâmesinde saklıdır çocuk yanım ve düş perdemdir gerçeklerin yüzünü örttüğüm ve benim sadece bir yüzüm var bir de yüz görümü hayallerim…

Tokası kırık mevsimin al işte pencereme koyuyor kuşlar ve miskince salınıyorlar pencerenin eşiğinde belki de yüreğimin beşiğidir sallandıkları ve tek tük çoğu belki de tekdüzeden öte çoğul bir varlık onlar bir araya toplansa bile avucum kadardır varlıkları gel gör ki: hayal gücümle onlara öykünür ve s/onsuzluğu giyerim sırtıma.

İflah olmaz bir hayalperestim çocukluğumdan bu yana bir o kadar gerçekleri algılayıp alt bilincimde sakladığım. Misal…

Evladı her şeyi olan biricik babam ve ne zamanki babam öfkesine yenik düşsün…

Kaçacak delik arardım ve en uzağına kaçardım o kavganın ve odama sığınıp müziğin sesini sonuna kadar açıp avaz avaz şarkı söylerdim.

Bakmayın öyle şaşkın şaşkın yüzüme ben nasıl da vakıftım aile içi geçimsizliğe bir o kadar sevgiydi ekin tarlam ve bir elimde babam bir elimde annem.

Artık hangisi gerçek hangisi hayal siz tahayyül edin.

Mutluluk mutlak bir yenilgiydi belki de benim için ve içimdeki göçebe hayal kahramanlarım oyunlarımın da temelinde yer alan ve onlarca hatta yüzlerce oyun arkadaşım üstelik onca çocuk sadece bir anneden olma.

Çocuk aklı işte: gencecik bir annenin mümkün mü yüzlerce çocuğunun olması?

Öykündüğümse hep sevilen ve mutlu bir insan profili öyle ki: benim için mutluluk sevilmenin meşrebi ve peşrevi oldu bir ömür.

Ailenin ilk ve tek çocuğu olma hakkı tanımıştı bana Tanrı.

Bense tanrısal bir sevgi ve kıstas için hep sevilmeyi diledim evrenden işin ilginci nasıl da emindim en çok sevilenin ben olduğumdan.

Dedim ya dedim ya: hayallerim ve algıladığım tüm gerçekler…

Alt bilincimde depolanmış olan belki binlerce hatıra ve işte yaza yaza vakıf oldum gizemli varlığım bir o kadar hatırşinas ve kadirşinas.

Hezimeti mi ailemdeki sıkıntıların bana yüklediği ve işte çocukluktan genç kızlığa adım atarken bana sunulan baskının günbegün arttığı ve soyutlandığım bir dünya oysaki ben somut ve gerçek bir çocuktum büyümenin arifesinde üzerimde kurulan askeri disiplinle bir tabur asker mahiyetinde nasıl da emir eri olmuştum en başta ailemin elbet babamın direktifleri hız kesmezken bense tüm gücümü sevgiden ve bilgiden alıyordum bir o kadar saf yüreğimle de saf tutuyordum beni aldatanların arasında ısrarla da söylüyordum aynı şarkıyı…

‘’Aşktan da üstün…’’

Aşkın muhteviyatı ise ruhumu ve belleğimi kurcalayan bense hayatı ve aşkı hep kurguladım ve sevildiğime hep emin oldum: değil talep etmek öylesine inanmıştım ki insanlara ve onları sevdiğim kadar sevildiğime inandım ta ki…

Yıllar sonra daha doğrusu şu birkaç sene evveline kadar ansızın o jeton öyle bir düş/tü ki…

Payıma düşen hep sevgi hep hoş görü hep de sabır.

Aşkın ihya ettiği bir yürekti benimki halen de.

Aşk iki cins arasında gidip gelen bir oktan ziyade hayatın da merkezi olduğuna inandırmıştı beni ve ben defalarca âşık oldum daha doğrusu ben aşka âşık oldum bir ömür ve aşkla yaptım her ne ise iştigal olduğum hatta duyduklarım hatta gördüklerim hatta yaşadığım ortam hatta mesleğim hatta mesleklerim hatta tüm insanlar…

Dalgacı dalgalarsa benle hep dalga geçmiş ve ben bunu öylesine geç fark ettim ki…

Sevgiden düşen payıma mutluluktu ve hayal gücümün enginliğinde gerçekler de sıralanmış iken pek paye vermedim gerçeklere.

Mademki ben gerçektim.

Mademki sevgim de gerçek.

Çocukluğumda yakalandığım fırtına fıtratımı oluşturdu ve asla art niyet beslemedim insanlara ve mutlulukla kabullenmişlik arasında gidip geldim kısaca:

‘’Olmalı’’ denen emir kipi belki de en sevdiğimdi İngilizce ’de de kullanmayı en sevdiğim: - must.

Rotam hep inanç hep sevgi ve Allah sevgimle büyümüş olduğum kadar sevilen bir çocuk olduğuma da hükmetmişken en çok da ailemin benden beklentilerine cevap vermek adına yanlış meslekler dahi seçebilmişken.

Belki de seçilmiş bir çocuktum ben. Evin hengâmesi ve babamın öfkesi bir o kadar korumacı varlığı ve ben hep korunduğuma inandım ama kendimi kendimden koruyamadım işte.

Emir kipleri ile geçen hayatım akabinde çalıştığım bankalarda ve üst düzeyde bir gelecek beni beklerken…

Sevginin karşılığı sevilmekti madem…

Mademki ben insanlara ve mesleğime de âşıktım…

Hak görmediğim ne varsa geldi başıma ve aralıksız aldığım komutlar öylesine ki çalışırken dahi iş arayışımı sürdürdüm adeta aşka âşık alt belleğimle flört ediyordu ruhum ve işte mükemmelin peşine düştüğüm ne de olsa bir ömür en mükemmel evlat ve en mükemmel öğrenci olarak sınırlarımı zorlamışken…

Hayal dünyamı bir süre üstü örtülü taşıdım ve gerçekleri olması gerektiği gibi kabullendim ve olmaması gereken ne varsa hüküm sürerken insanlar beni aralıksız yanılttı halen de gerçekleri kabullenmek inanılmaz yakıyor canımı üstüne üstük bana ansızın sunulan ‘’kalp gözü’’ ve muhteviyatı öylesine engin ki ve ben bundan kime söz etsem asla inanmıyor.

İç sesimin enginliği en çok da dış sesin baskın olduğu hayatı rölantiye aldığım ve işte yazmaya başladığım o ilk gün anladım ki:

Benim içimde başka bir ben varmış…

Hani çocuk aklımla kurduğum hayaller.

Hani tüm saflığımla içimi açtığım ve sonuna kadar güvendiğim insanlar…

Aidiyet duygumu hep sorguladım ve ben illa ki bir yerlere birilerine ait olmalıydım ne de olsa sosyalleşme sürecinde ön görülen de hep bu olmuşken ve ben nasıl ki psiko-sosyal bir varlıktım bu sefer içim elvermedi uzun bir zamanımı psikolojiye adadım ve gittim psikolojide eğitim aldım sil baştan bu sefer onların arasında kendi aram arasında gidip geldim.

Sözcükler çok ıssızken.

Ve bir ömür bana öğretilen, hep susmak olmuşken ve kaderime teslimiyetim diğer yandan yüce Rabbimin bana açtığı o kapı, yazmanın büyüsü ile tanıştığım ve hayatımı sil baştan gözden geçirdiğim ve hayal gücümün de etkisiyle pek çok yazı ve şiirimi anlık duygularla kurgularken ve kurcalarken alt belleğimi…

O halde sizler söyleyin bu sefer:

Ben hayal miyim yoksa gerçek mi?

Belki de aynı soruyu ben sizlere sormalıyım:

Hayal mi yoksa gerçek misiniz?

Sahi, ne fark eder ki bu saatten sonra hele ki gerçek addedilen her şey bir hayal ürünü iken bir o kadar hayallerin de gerçeklerle örtüştüğü…