Bir imge kadar yıkıcı az evvel
yaşadığım heyelan ve parmak uçlarında yürüyorum kırık fay hattının.
Alabildiğine umarsız ve beklemedeyim
üstümü örtecek örtüye şimdiden minnettarım.
Zihnimin ölü nöronları sıkıştırıp
duruyor bense kalemin tavsiyesi ile şiirlerin eklem yerlerine konuyorum kodaman
kanatlarımla devasa bir parantez açıyorum.
İstimlak edilmiş bir coğrafya
hükmündeyim.
İhmal sonucu ölen acildeki hastaya
belki de öykünüyorum ve kalemin ucunun kırıldığı yeri alçıya alıyorum…
İnzivada geçen beyhude ömrüm.
Köprüler kurduğum ve bombaların her
pimi çekildiğinde kendimi boşlukta bulduğum.
Yapmam gereken şeyler var
ertelediğim.
Bir mizansen derliyorum misal ve
içimdeki hallacı atıyorum yeni görevine.
Yorgun yastıklarım var lime lime
edilmiş.
Tutuşan yorganım var ölümü mesken
edinmiş.
Yatışmayı bilmeyen hızlı çarpan
kalbim var misal kalpsiz özlemlere sığındığım ve kalbimin kalple karşılık
bulmadığı.
Hu, sesleri.
Huzura dönük yüzüm ama asla dinmeyen
bir telaşla pireye kızıp yaktığım yorganların ardına sığınmak ne kelime:
kelimenin anlamıyla kış soğuğunda buz kesen duygularım.
Hulasası olan bitenin.
Bense hünkârıyım acıların içimi
biteviye açtığım o sır dolu aynada saklı tuttuğum ne var ne yok ve işte yeniden
bin parçaya b/ölündüğüm mademki bir gizin peşindeyim