Ertelenmişse hayat bir kere gerek de
yok bir saatten sonra koşuşturmaya ve bunu bilmek her ne kadar bir erdemse
uygulamak hiç de kolay değil.
Zora sokmak ya da zoraki sevmek
olacak iş değil: öykündüğüm belki de sadece bir posta puludur ve zihnime yapıştırıp
kendimi uzaklara postaladığım…
Bir düş portali bu ve hacimsiz ve
hazımsız insanlara laf anlatmaktan sıra kendime gelmiyor işte.
Müşküle düştüğüm sıkıcı ve yorucu bir
hafta bir o kadar afalladığım ve dudak büküyorum aynadaki bene ve fark ediyorum
ki saçlarımın sarısına daha çok beyazlar eşlik ediyor.
Bir o kadar eşlik eden duygular var
şahsına münhasır ve bir o kadar edim.
Boyutsuzluğun camdan küresi içine
hapsolduğum imkânsızlığın karekökü ve köklüyorum duyguları burnumun ucunu dahi
çıkarmak dışarı gelmiyor içimden: elimden gelense iki elimin de boşlukla
tokalaştığı.
Farklı olmasını istiyorum artık bu
sıkıcı hayatın ve naylondan giysiler dikiyorum gözyaşlarıma kimsenin görmemesi
gereken kutsal nemi ruhumun namı da almış yürümüşken hüznün.
Bir keşiş gibi yol aldığım.
Bir keşifte daha bulunduğum günün
öyküsünde saklı o gizli özne olmayı da tehir ediyorum.
Ayan beyan benim işte dirlik ve
birlik diliyorum evrenden ve sadece dikiyorum yamalarını boşluğun: yeni bir
boşluğa düşmemek adına içinde salındığım boşluğun kanatları olmasını arzu
ediyorum ayağı bile olmayan gaipten gelen bir hayalet bana eşlik eden ve
kimselerin duymadığını duyuyorum ve izah etmekten de kaçınıyorum artık
birilerine.
Biri olmak kolay mı sahiden? Herhangi
biri olmak…
Birden başlayıp asla
sonlandıramadığım bir yoklama ve disipline ettiğim belleğim ve benliğim.
Mevzubahis insanın kendisi oldu mu
nasıl da cüretkârım nasıl da hiddetli kendime ve yarım kalan her hikâyeden
kendimi mesul tutuyorum.
Güneş kanadı bu gün ve akan kanını
dev bir tabağa topladım yürek de kanarken kan kardeşi oldum yaz güneşi ile ama
öncesinde evren ve Tanrı öylesine hiddetlenmişti ki sabahın köründe gök delindi
bense uykumla pazarlığa oturmuşken bir gök delindi bir de gözlerim ve yağan
rahmeti ben adeta içime çektim.
Güzeldi yağmurda ıslanmak.
Güzeldi yağmurda erimek.
Devamı gelmedi ama ve ben uyandığımda
yağmur çoktan terk etmişti şehri.
Şehir ise beni terk etmişken bense
şiirleri…
Bakmayın hani her gün astığım
şiirlere neresinden baksanız onlarca saat tek dize yazmak gelmiyor içimden ola
ki yazayım ve doldurayım sayfaları değil paylaşmak okumadan silip çöpe atıyorum
onlarca sayfayı.
Bir sayfa düzeni hayatımda da hâsıl
olan bense her günü bir sayfa gibi çevirip şişe geçiriyorum ve yürek denen
fırında her biri cayır cayır yanıyor yanında içtiğim hikayeler ve denemeler ve tarafınca
refüze edildiğim insanlar.
İçim kıyılıyor ama ruhum kıyamda.
Göğsüm yanıyor oysaki hissetmiyorum
bedenimi.
Sözcüklerim saçaklı bense salçaya
banıyorum her birini ve söküp atıyorum dipsizliğine mevsimin ve nidalar eşlik
ediyor geceyi bölen sesleri alkol alan insanların bir yandan uluyan köpekler
sözüm ona İstanbul’un en derli toplu muhitinde yaşıyorum ve azgınlığın adı
eğlence sessizliğin adı ise asosyal oluyor.
Biliyorum kendimi.
Bilinmeze rağbet etsem de
bildiriyorum içimde seken iklime.
Coğrafyalar yanıyor benimse bağrım.
Günün kesif sessizliğini bölüyor
aykırı naralar ve coşkulu kalabalık cüssesi ile yarıyor yolları ve insanlar
balık istifi gibi kafelerde ve adı eğlence olan aşırılıklar.
Aşina olduğum bir görüntü olsa da her
gün eşleştiğim bunca sapkın insan izlekleri ve selam vereceğim birilerini
aramaktan da vazgeçtiğim.
Hoyrat rüzgâr üşütüyor beni yaz
sıcağında.
Bir kumpanya adeta sokak ve cadde.
Esefle söylendiğim gelin görün ki
kendime ve kıyamet habercisi yurdun dört bir yanını teslim alan seller ve
dünyanın dört bir yanında yaşanan iklim değişikliği aslında Rabbin uyarısı ve
bunu kale alan insanlar olmadığı sürece daha beterinden korusun diye Tanrı
nasıl da dua ediyorum ben ve benim gibi nice insan.
Tek olmadığımı biliyorum ve huzur
kaplıyor içimi ama öyle bir an geliyor ki yalnızlığımla baş başa kalıp kaleme
sarılıyorum ama çok soğuk davranıyor bana aslında ben de ona bu günlerde yüz
vermiyorum ve yüzümden düşen bir parça azıcık da olsa kalemle hasbıhal etmek
istiyorum ama tekerrür ediyor duygular ve cümleler bense telef olmuş sayfaları
kızgınlıkla yırtıyorum.
Her müşküle düştüğümde kalem de
meşgule verdi mi afakanlar basıyor ve asi bir rüzgâr olmaktan alamıyorum
kendimi.
Misinaya dizdiğim sözcükler ve
hepsini boğazlıyorum nefes alamadığımda yeniden sarılıyorum kaleme.
Benzersiz bir koku geliyor burnuma ve
evet, denize yakın olsa da oturduğum semt denizin kokusu epey zamandır ilk defa
bu kadar derinden geliyor ve ta içime kadar çekiyorum deniz kokusunu mademki
ben gitmiyorum denizin ayağına bu sefer pencerenin müdavimi güzelim martı gelip
konuyor pervaza ve gagasını açıp acı acı bağırıyor bizse onu resmen elimizle
besliyoruz.
Kelamın kokusu.
Selamın tortusu.
Mevsimin cüssesi.
Sözcüklerin cübbesi.
Aşka aşina ama uzağında.
Yalnızlığa verdiğim selam ve düştüm
mü tuzağına.
Bir minval ki yaşamak beyhude iç
çekişlerimle yeniden umut ediyorum hayatımın kalanını ve tüm ruhumu bedenimi
kısaca her şeyi Rabbime bırakmışken ve göz kırpıyor kalem sokak lambasına
nazire edercesine bir sönüp bir parlıyor tıpkı gözlerim gibi tıpkı bir ömür
göze geldiğim gibi en çok da göz göze geldiğim tüm güzel ve iyi canlılar kimi
insan kimi kuş kimi ise sadece bana görünen…
Çok teşekkür ederim
Günün güzelliğini gönülden kutluyorum tebrikler.
Selam ve saygılarımla.
Hocam şeref verdiniz
Çok teşekkür ederim
Selam ve saygılarımla
Güne çok yakışmış.
Tebrik ediyorum.
Çok teşekkür ederim asil yüreğinize.
Selam ve saygılarımla hocam