‘’Güzelliğin geçici olmadığını senden
öğrendim
Emeğin, aşkta büyük bir hazine
olduğunu senden
Sevmenin, dünyayı sevmek olduğunu
senden öğrendim’’(Alıntı)
Düşlerim var, hafız:
Mağlup geldiğim ömrün kuytusuna
serili yaşlarım.
Yasını tuttuğum g/izlerim var ısrarla
sakladığım…
Aşkın meftunu ve yalnızlığın
küresiyim ve şakıyan acılarımla mersiyeler dizdiğim gecenin yongası Şimal
yıldızıyım.
Melun mahzun yaşadığımı sor
Rabbimden!
Aşkın hatırına ve fıtratına
sığındığımı gözlemle peşimden atacağın her adımla, adımı saklı tutmadığım bir
koşudur benimki kâh beni bana yakın kâh uzak kılan devasa bir kehanettir de
yorgun ruhumun sustuğu.
Bir es ise verdiğim güne, geceyi
taşlayan münafıklara sözüm:
Aşkın yorduğu ve yordadığı bir
iklimim ben ve seyyah sözcüklerimden dizdiğim bir gerdanlık gibi içimi hibe
ettim dış dünyaya ve dış sesin aymazlığında bir soldum bir açtım yeniden.
Duvağı gecenin içine saklandığım ve
dur durak bilmeyen hüznümle yaprakları ve ömrü parçaladığım.
Pençemi yüzüme geçirdiğim aslında bir
ağacın dalına konduğum sonra da ansızın ebediyete göç ettiğim.
Yüreğimden ıraktır haset ve nefret
dolu insanlar ve yüreğime iyi gelendir aşk ve umut ve itikat.
Kürediğim bir yoldur hazan gecenin
lehçesine yabancı bir rüzgar belki de içime estiğim.
Firarım da mecazidir doğumumsa
mucize.
Revnaktır acılar ve reşit olmayan bir
sarkacı bölen hıçkırıklarım ve eflatundan düşlerim dişlediğim kalemin de
kaderine asılı kaldığım arka ayaklarında gecenin göğsümü yumrukladığım.
Şeffaftır yüreğim ve şatafatlı.
Alacası hüznün gecenin ise misakına
aşina.
Çetrefillidir kimi zaman hayat kimi
zaman çekincelerle ördüğüm çilem ve çilek tadında bir tatlı gibidir içimden her
geçen.
Gönlün surunda saklısınız güneşin de
doğumunda.
Geceyi ikram eden evrenin nazarında
bir tutam tuzsunuz susuzluğumda sektiğim deryalar gibi devindiğim aşkın da
kıblesinde tutulan nutkumsunuz.
Rengim alaca.
Yüreğimse kar beyazı.
Sözcüklerim maviden tıpkı öykündüğüm
kubbenin mintanı gibi eteklerim de tutuşurken taşlar dökülmez eteklerimden olsa
olsa çiçektir dünüme serildiğim kadar yarınlara tutunduğum ve dirhem etmese de
içimdeki kayıtsız mutluluk kanıtımdır cümlelerim ve ben ki kaykıldıkça
kayrasında özlemin paçoz sözcüklerden ördüğüm bir yelek gibi sırtıma geçirdiğim
asaletin ta kendisi.
Asiyim de aynı zamanda.
Asil ruhumdan sökün eden heceler ne
ki haiz olduğum o tek hecenin nezdinde?
Aşksa radarım.
Ne gam diye de Rabbime koşarım.
Bir es ise verdiğim bir de sus payı
her söyleme serildiğim.
Mim sanatıdır belki de vücut dilimin
bağdaş kurduğum ve imlerde takılı aklım mimlendiğim kadar cihanda mimozaların
çelengidir yürekte saklı saltanatım.
Gün devindi.
Gün geceye öykündü.
Gece ise serildi ayaklarıma ve
dizginlerimi bıraktım ne zamanki kondum en ulvi rakıma.
Makamım aşk.
Mealim de ve meramım.
Derdim tasam kayıtlı Allah katında ve
sinemde açan solan nice çiçek biteviye kokladığım ve konduğum yaşarken kabrime.
Zanlardır uzaklardan esen bense bir
rüzgâr çöl iklimlerinde seken ya da taşeron bir sözcük göğün gümbürtüsünde ödün
vermediğim kah ışık kah hüzün.
Söndü ruhun mumu.
Mum gibi eridiğim mi yalan?
Ya da miadı dolan bir takvim
yaprağından arda kalan şu üç beş saniye ve detaylı bir analiz yapmadan öğüttü
gün benliğimi bense tuttum sözünü büyüklerimin ve tek tek telaffuz ettim aşkın
ve inancın sözcüklerini.
Karambole gitti ömür:
Hey gidi hey gençlik!
Tozu dumana kattığım yılların
sermayesi iken beynim ve coşkum sarpa sardı sevgi ve kaygı ve ben illa ki
sevdim ve korktum.
Zaman aşımına uğramayan bir yürek
benimki kıblemde doğan batan ay gibi.
Zanlarınsa umurumda olmadığı bir gezegen
ve asla haz etmedim kaypak gölgelerden.
Muradım dillendikçe büyüdü ruhun
gizemi.
Dilemması dünün ne ki elbet dilaltı
bir şiirle geçiştirdim ben yüreğin sancısı.
Çıt dahi çıkarmadan yaşadığım ne ki…
Yasa bellediğim her yaş her yas illa
ki müdavimi olduğum hayallerin arka bahçesi.
Bir parmak bal çaldıkları ağzım
oysaki ben açlığa daha dünden dayanıklıyım.
Ses de etmem söz de.
Göz de etmem göze gelsem de.
Sonlanır hayat da bitmez derdim ve
sol anahtarına takılı aklım ve işte şiirlerimdir sağdıcım solumda yatıya kalan
sevgidir hazanımı bahar bellediğim.
Gönlün ukdesi.
Aşkın rahlesi.
Mevsimin ve beş vaktin seccadesi.
Aşka tanıdıksa özlem tokalaştığım
kaderle hemhal yüzgöz olduğum kedere dahi alışığım ve kararlıyım da yaşarken.
Bir renkse yüzümü saran pembesinden
sözcüklerim.
Bir rakımsa ulaşamadığım aşkın
katsayısıdır tavan yapan inancın dinmez coşkusu ve rahmeti ve elbet dik alası
yalnızlığın gölgelenmiş olsa ne ki mutluluğum ben sadece seyyah bir heceyim
bazen içerlediğim bazen içime çektiğim hava gibi içinde kaybolduğum bir boşluk
ve hoşlukla yüklüdür sözcüklerim bazen boş veremediğim kadar da hüznün
müptelası.
Şerh düştüğüm geceye de ikazımdır
hani yoksa karanlıkta nasıl bulurdum yolumu?
Elbet aşkı şiar edindiğim her anda
saklı özlem ve umutla büyüyen inancın eşliğinde baş koyduğum yoldan da dönüş
yok iken varsın döneneyim kendi etrafımda…