Bir düşün muadili olma ihtimali ve yeknesak düzende tutarlı yaşamanın da ta kendisi elbet içimin kırpıntılarından ördüğüm hale ve tutsaklığımın ganimeti iken teselli bulduğum sözcükler ve şiirler ve nicesi…

 

Söylemlerin hıçkırığında kundaklandı iç sesim ve gaipten gelen bir huzur kondu mavi sayfaya ve yürek daraldıkça girdiğim çıkmazda tutunacağım tek dal elbet düşlerin pervazında soluk nameler var bir de kıyıma uğrayan göğün tekne kazıntısı bir şiir ambarı ve işte sihirli değneğin fısıltısı ile uzandım boylu boyunca lakin…

 

Sözcük ambarında tensiye ettiğim sayısız hece birlikteliği var misal mi…

 

Aşkın örtüştüğü o eşik de hiçlik benzeri bir muamma elbet içimde sökün eden bu fırtınanın da tılsımlı beraberliği ve az sonra şakıyacak göğe bir selam gönderiyorum, kelamın direktifi ile yapışıyorum yakasına bulutların ve şiir yüreklerin.

 

Nafile, demektense sevgiyle ördüğüm ve çıkıyorum o dik yokuşu üstelik izahı olmayan sıkıntılarımı çiğneye çiğneye ve defalarca çiğnenmiş yüreğimin de tek kurtuluşu iken.

 

İzdiham mahsulüdür tüm kelimelerim ve işte direktif verildi ve başladı maraton nasıl da geceye yapıştım bir yandan gözlerimi siliyorum ama ağlamanın da önüne geçemiyorum bir de sevmenin.

 

Aşkın tarifini yapmam gerekirse kurulurum da tahta ve beynamaz gölgelere değil ay ışığına dalar giderim ve yıldız olmanın bilinci ile şairi anarım: ne vardı da kırptın beni?

 

Gözlerimi kırpıştırırken hücum eden o pervasız rüzgar ve kümülatif bir heyecan dünün teyakkuzu ile günü kurtarmak adına peşinen sevdiklerim.

 

Aşksa…

 

Sırdaş bir duygudan çıkıp da yola…

 

Varamadım lakin ama pes de etmeyeceğim, dercesine…

 

Kasıtlı bir name de değil ne yapayım sözcüklere aşk yüklemişken ve evrene de mütemadiyen methiyeler yağdırırken…

 

 

Yağdır Mevla’m yağdır…

 

Hüzün damlaları aşkın da küresinde kıvranan zerreler nihayetinde büyüyüp tüm benliğimi esir alan.

 

Sevgiden yana derdi olan kim varsa hani öncemde saklı yaraları d/eşen…

 

Latif rüzgârın esaretindeyim ve ben duyguların ikmalini yapmakla iştigalim.

 

Taşan bir hazne bentler de yıkıldı ve kim durdurabilir ki beni?

 

İnadına sevmek varsın benim tekelimde olsun.

 

Varsın aşk hırpalasın benliğimi ve ben daha da çökeyim dibe sonra da en tepe noktaya varayım elbet aşkın rakımı ve izdihamı ile bilediğim iç sesim bir de bilmediklerim…

 

Korunaklı değil artık dünyam ayan beyan efkârım ben.

 

Korunaklı değil ruhum çünkü çıplağım ve hiç olmadığım kadar aşığım lakin kimse de alınmasın üstüne çünkü taşkın bir aşk bu ve devasa bir rahmet ve işte çoğalıyorum ve eksiliyor dertlerim oysaki dert küpüyüm ben ve sır küpü.

 

Sancılı mevsim.

 

Günlerden bayram, sevgili.

 

Lakin iz düşümü hulasası ışığın gözlerimin kamaştığı…

 

Hey, siz, bayım!

 

İzin istemedim sizden sizi sevmek için.

 

Ve siz, sevgili bayan! Hani, gözlerini benden kaçıran… sanır mısınız ki bir tek siz bilirsiniz aşkı?

 

Sözcüklerim.

 

Canım, cananım.

 

Hizaya gelin hep beraber siz noktalama işaretleri…

 

Ve siz, sayın ünlem… Ünlediğiniz yetmedi mi?

 

Üzgünüm, sevgili bayım.

 

Üzgünüm canım efendim.

 

Ve işte basamak atladım yoksa bir anda mı vardım zirveye?

 

Düşmekten kim korkar hele ki ayakta kalmanın ve direnmenin meali iken sevmek?

 

İzin istemiyorum kimselerden sevmek için ve sebepsiz severken sebepleri de ekledim mi tutmasın beni kimse.

 

Çapkın rüzgâr sanma ki perçemlerimi uçuran sensin.

 

Siz, değerli büyüğüm… elinizi öpemiyorum ama sizi sizden çok seviyorum.

 

Gönlümde hoşluk ve içinde kaybolduğum boşluk…

 

Nankör nidalar ve belimi geçmeyen suda değil ölmek yürümek bile istemiyorum çünkü beni illa ki esir almalı hırçın dalgalar.

 

Bilemezsiniz nasıl nasıl bir aşka düştüm ben…

 

Yüreğin yongası ve işte izdivacına talibim şiirin ve tüm hikâyelerimin ve işte en sevgili misafirim yatıya kalan.

 

Yorgan döşek yatan yaşlı dünya, kolay mı öyle terk etmek seni?

 

Sözcükler tek lüksüm ve tek mutluluğum ve yazmaktan yandığım; yanmaktan susuzluğumu unuttuğum ve susadıkça bir ömürlük suskunluğumu noktaladığım…

 

Sevmek için nedenlerim var benim ve yazmak için de.

 

Girift bir yapı ve içinde deviniyorum elbet rahmet iken iştigal eden sancağıma yapışmış aşkla eriyorum ve eritiyorum tüm buzulları.

 

Üşümek dert değil.

 

Acısa da canım illa ki seveceğim.

 

Sıra tam da bana gelmişken nasıl pes ederim?

 

Tutarsız yüreğim ve devasa duygularım.

 

Yüce Rabbim, müteşekkirim sana çünkü bana öylesine bir dünya bahşettin ki hayatımın ikinci yarısında ve çeyrek ömrümü canlı canlı toprağa gömmüşken ve şükürler olsun ki üstümdeki ölü toprağı da savurdum yerlere ve tam da yere düşmüşken…

 

Hayallerimle avunurken şimdi yazarak savunuyorum içimdeki kocaman dağın eteklerine yerleşen sözcükleri insanların kalbine ekiyorum derken umut fışkırıyor yüreklerden ve inancım günbegün büyüyor…

 

Kimse de engel olamaz hani sevmeme: hatta siz bile bayım üstelik seni sevdiğimden de asla haberin yok iken üstelik bunun geri dönümü binlerce cümle ve şiire denk düşerken…

 

İlk mi?

 

Ya da son?

 

Neye denk düştüğüm değil kimseden de karşılık beklemezken ve gecenin koyu gözlerine düşüp de üşümemi erteleyen yüce Rabbim şükürler olsun ki; öykündüğüm sadece bir sonraki ben ve öncemle iştigal etmekten vazgeçip düşmüşken aşkın ve inancın peşine.

 

Yaralarım da önemsiz yamalarım da.

 

Ama ya da keşke demekten istifamı verdim tıpkı önceki ömrümde imzaladığım onlarca istifa dilekçesinin altına mutlulukla ismimi yazarken.

 

Gülüm/süyorum: çekebilirsiniz…

 

Kalemi de alın lütfen kareye ve kocaman aşkımı bitmeyen sevgimi de yoksa sığmıyor muyuz resmin karesine?

 

Olsun varsın sığmayalım ne de olsa içimi bilen biri var benden başka.

 

Sizce?