Mevsimler ektim ekeli sır dolu topraklarda kaykıldı özlemim.

Zemheride soldum önce sonra göğün ferine kondum ve kodaman yıldızlardan şiirler ördüm: göç mevsimim gelmeden topladım pılımı pırtımı ve ihya ettim yüreği kaybolmanın sınırlarında kaybettim kendimi ve deştim derinden danıştım ilham perime dara düştüm koştum Rabbime ve kıyasıya mücadele ettim kötülükle.

Solgun ruhum küflendi.

Koftu kimi insan ve de kör ve uzağında kaldığım kadar hayatın yakın durdum ölüme.

Öznemdi gizli.

Özlemimdi yâd edilesi…

Muradım dillendi ansızın ve miladım sonlandı.

Tanrısal bir içgüdü idi sevmek ve dokunmak ama uzaktan ve alabildiğine uzak içine düşülesi tuzaktan.

Suskular giyinen cehalet ve de en büyük tepki tepkisizliğin izinde saklı tutmak gizi.

Öncem yok/muş meğer benim ve yarınlara meylettiğim yalanmış ihbar ettiğim ne var ne yok kıyılan yüreğim ve acılarımla kıyama durduğum kadar rahmetin soluduğu havada asılı kaldığım yıldızların sönmeyen feri.

Bir zümre ise duygu seli.

Bir sunumsa şiir.

Sür-git hüzün ve defolu yüreğim: hissikablelvuku aşkla erdiğim aşkla eridiğim ve sarmalında asaletin sessizce devindiğim eksen.

Satırlar boş.

Sevda yalın.

Sunum sıradan.

Sönen bir yangın gibi gizlediğim ve uzak yaşarken gözlerden soluduğum kadar solduğum gün ve gece ekilesi hayaller ezelden.

Devasa bir nakkaş adına hayat denen.

Bense sefil ve sevdalı bir derviş.

Zikrime sunduğum fikrim ve nihayetinde hidayete erdiğim.

Gönül bir makam.

Hazan bir mekân.

Hüzünse sersemleten ve de yatıya kalan aralıksız.

Sihirli bir değnekmişçesine kalem ve dipçiği ile vurulduğum yetmedi saf tuttuğum aralıksız ve iklimler kadar ikilem yüklendiğim belki de devşirmendi gölgeler ya da kazan kaldıran yeniçeriler gibi hayatın halveti ve çekilesi hasret bozguna uğramaksa sönen yıldıza nazire ettiğim yerli yersiz deştiğim yürek…