Adağımsın ve sırlarım kadar t/aşkın kollarında hüzne bulanmış yüzüm başım başa aldığım mevsimin efkârı ile dolu içim ve işte çimdiklerken tenini şiirin ölümsüzlük diliyorum Tanrıdan bununla sakit olsun demenin meali ve şiirler dikiyorum mezar taşımın başında uyuya kalmış kaleme sayıp sövüyorum ve içimdeki merhale bazen yalnızlığımın bir rivayet olduğunu hayal edip ölü gelinin kanlı duvağına s/aklanıyorum…

 

Ardı arkası kesilmiyor söküklerin ve inzivada yüreğim…

 

Önünü alamadığım bir koşu bir yılkı atı ve yanılgı yüklü belleğim eleğimse kırık ve kırgın aşka ithafın baş koyduğum yoldan dönüşüm de yok madem…

 

Mağarasında saklandığım bir şüheda göçüş.

 

Aşkın hicreti bildiğim yansız bir seviş:

 

Göç zamanı.

 

Öç zamanı.

 

Tayin edemediğim sonun başlangıcı.

 

Aç gözlerinde acıktıkları ölüm ve irsaliyesi bilinmezin.

 

Ket vuran ve de…

 

Keten etekli şiirlerimin dökümlü yüzölçümü yüz bulamadığım mevsimse gecikme ile doluşuyor haneme yoksa erkenden mi geldi sonbahar yüreğimin çığlığına vakıf bir anda mı doğdu ansızın ıskaladığım mutluluk ötenazi edilmiş bir özlem ve rabıtası kırık yüreğimde saklı nice amblem ve işte yakama taktığım şiirin broşu babaannemden yadigâr kaybettiğim yüzük bense efendisiyim yüz görümü şiirlerin balta girmemiş duygularıma takık iken kalemin radarı…

 

İnzivada geçerken ömür ve sarmalında zincirlerin günbegün eklenen ve duygularım elekten geçen yoksa önünü alamadığım bir ölüm mü rotasında bunca izdihamın yanık kokan nefesi yârim dediğim kalemimin bana sunduğu o devasa kafesi…

 

Bir içimlikse şiirlerim ne ki?

 

İlk ve son nefes arasında geçiş yapan binlerce suskuyu geçirdiğim üstüne verilen cahilce yükümlerin müsebbibi.

 

Gök suskun.

 

Yeryüzü yaralı.

 

Yağan yaftalar mezarlığı:

 

Kümes kadar daracık bir saha imgelerin şiir yumurtladığı ve sakin olmayı dilerken evrenden varsın olsun bununla sakit yaşadığım kadar içimde yaşattığım evren.

 

Hüznün müptelası baykuş ve uğursuzluğun simgesi.

 

Balyalarca şiir dalya dediğim kaç bininci ise yazmanın ertesi soğuyan cesedi kalemin:

 

Hani olur da dirilir diye hani olur da…

 

Bir koşu parkuru ıslıklandığım ve ıskaladığım:

 

Gem vuramadığım duyguların estirdiği rüzgârı bahşeden illa ki Tanrı ve açığa alındığım ve açık verdiğim bir kasa hesabı giren çıkan neyse belli olmayan ve işte soyut bir tesellide bulduğum kendimi:

 

Kendimle hemhal kendimi ihbar ettiğim yanlı yansız sevgilere gözdağı verdiği kâinatın.

 

Bir iş makinası adeta kalemim:

Devrik tümcelerden ördüğüm ömrün

Sonlanmayan hikâyesi

Arsız bir sessizlik iken kesif ve umarsız bir söylence

Aşikâr gül bahçelerine konan serçenin yarattığı izdiham

Kılı kırık yaran sevdalardan arda kalan

Beylik olmayan bir günce

 

Kuru dere yatağındayım şiirin

Aslında öncesinin ve yazılmamışken

Henüz şiirin hikâyesi

Efsunlu yolculuğum sonsuzluğa meyyal

Varsa yoksa yüreğimle kalemim iştigal

Solmaya dair sonsuzlukla ettiğim hasbıhal

Kürediğim imgeler

Bazen tutuşan tutuklusu olduğum kıvılcım

Sür manşet sevgilerin yanık sesli özlemi

 

Bir ara ölümü öptüğümü fark ettim yoksa ölüm müydü peşimde sürüklenen sözcüklerin kuyruğuna takılı bir ihtimal ve nice ihmal sakıncalarının üstünü örttüğüm ömrün de kilit noktası iken yaşama sebebime yağan kar gibi usulca inceden yüreği d/ağlayan balta gibi bir parmak da bal çalındı mı ağızlara…

 

Ayazındayım mevsimin güze ve hüzne odaklı bir arayışın başında ve başımda uçuşan kavak yellerinden geride kalan ne varsa rıza gösterdiği kâinatın bir nebze de olsa konuşlu olduğum yalnızlığın kırık ve buruk dalında sefasını sürdüğüm doğanın mahşerine yığılmış çiçekler gibi içlendiğim gecenin demli efkârı gibi içtimada geçen yılları bir zarfa koyup da kendime postaladığım mektupların yanık ucuna asılı bir yüreğin ve de ruhun meali kıpraşan içimde bir içimlik de addedilmesin hani kayıtsız koşulsuz yazdıklarım…