‘’Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da ölür

Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında.’’

(Ahmet Telli)

 

 

 

Kuşlar misafir, peygamberler kentinde

Yolsuz kalmış şarkıların da ruhuna

Okuduğum her rahmette saklı

Pervasızlığın iz düştüğü bir kuytu belki de

Sönen ferin yılgısı

Elbet töhmet altında aşk ve rüyalar

Görmeyi dilediğim bir şafak,

Hanidir rücu eden göğe de çizilen bir kavşak.

 

Açan çiçekte solan yazgıda

Turnaların da yankısına eşlik eden

Bir tebessümden de alacaklıyım

Mevsim gibi kibirli bir sevda olmaya da

Hazırım, azizim:

Telaşlı sesimde kurşun seken rüyalarım

Aşkın da mizansen yüklendiği bir masal

Ket vuran özgürlüğüme

Bil ki doğamda saklı hakkaniyet

Aşkın da mecrası elbet.

 

Şiir yüklü gamzesinde ömrün

Çukurlara diktiğim satırlar gibi

Esefle kınandığım şu mecliste

Kalburüstü benim fevri neşem

Bir çizik daha attım günceme

Sefil tayfam sefil temennim

Sevdaya yenik düşen benlik

Aşkın asasına dönük yüzüm

Mavinin de iniltisine razı bellek

Unutulmaya ne hacet?

Hele ki anılmadığımsa nice işaret.

 

Mehtabın gazabı…

Latife yaptım, azizim, dercesine

İzafi gölgem

Nahoş bir ikram elde kalan

Devasa tininde yüreğin

Mezarıma düştüm düşeli

Azat edilmeyi dilediğim bir kara yazgı

Kanıta ne hacet?

Havale ettim edeli

Sönmeyecek de bu ateş

En çok da tetiklenen yürek

Elbet kimselere etmediğim minnet

Varsa yoksa nazım niyazım

Unutulmuşluğuma atılmış bir tokat

Kelaynak kuşlarından da yoktur tek fark.

 

Bir kez dahi eremediğim nihayet

Yorgunluğun da ne ilk ne son yolcusu acılı yürek.

Azabın nüktesi:

Sevilmeye ne hacet?

Ben bir kez başımı koymuşken bu aşka

Sükûn dilediğim tek izlek

Elbet yitik güncemde

Yitmeyecek bir azamet

Nasıl ki aldım boyumun ölçüsünü

Gitmelere ne hacet?