Card image cap
Gemi̇mi̇ henüz terk etmedi̇ği̇m

‘’Var mıdır gerçekten tek bir dize

İnsanın haysiyetinden doğmamış olsun.’’

(Aragon)

 

Bildiğim tüm dilleri unuttum, vardiyasını özleyen kuşun konduğu pervaza tutundum sonra ve kuşdiliyle fısıldamaya başladım kulağına aşkın.

 

Sefil müdaviyim işte telaşlı satırların ve içimdeki o sarkaç bir betimlemeye nazire eden ve kuluçkaya yatan notaların az sonra doğuracağı usul bir şarkı ve bir nefeste tükettiğim umutlarım.

 

Veryansın yüklü tüm kelimeleri nadasa bıraktım tıpkı yalnızlık denen mevsimin titrine ve tinine uygun bir kabullenmişlikle gözüme hayli şirin gözüken şiirleri de kürerken kükreyen aslanın korktuğu afakî bir fare siluetinde aslında içimdeki kodaman düşleri kemiriyorum.

 

Haziran yağmurları geç kaldı da eriştik Temmuz’a ve mevsim çoktan yolu yarılamaya baş koydu da ve doğduğum bu mübarek ay aslında askıntı bir rüzgârı da sinesine taşıyor.

 

Ufaladığım sözcükler eklemleri sızlayan.

 

Aralıksız kullandığım emir kipleri nefsimi terbiye ederken sadece Tanrının eşlik ettiği bir de aralıksız ettiğim dualar.

 

Bazen bin bir nazla teyakkuzda durduğum.

 

Ve ansızın farkına varıp yaptığım/yapmadığım tüm hatalar adına af dilediğim.

 

Sürçü lisan ediyorum mütemadiyen hele ki aşka yakın bir esinti ile içim serinlerken bu sefer elim ayağıma dolaşıyor.

 

En nefret ettiğim bir o kadar zaman zaman kayıplara karışan öz güven eksikliğim ve göz göze geldiğim her güzelliği ısrarlar yüreğime kazırken.

 

Boykot ettiğim durağan yıllarım ve şebeke sistemi çöken o çekim alanı sanrılarla sancılandığım ve aşkla büyülendiğim yalnızlıkla da kendimi tımar ettiğim.

 

Sözcükler: kâh konuşurken kâh yazarken yardımıma koşan bazen yanlış bir sözcüğü telaffuz edip yer yarılıp da içine girme isteğim.

 

Sonlanmasını dilediğim hiçbir şey yok.

 

Başlamasını dilediğim de.

 

Sür git bir hezeyan ve saklı sırlar aslında herkes gibi sıradan; hiç kimse gibi ait olmayı beceremediğim.

 

Ömür törpüsü imiş insanlar.

 

Sevmeye de teşvik eden diğer yanda ve seve seve kendimi unutup; nefret edile edile kendime uzak durduğum.

 

Vakti zamanında kani olduğum bilinmezin çözümü ve tüm iç rahatlığımla nasıl da böbürlenirdim içimdeki gizemi keşfettim ya benden mutlusu yok/tu ve kulağıma küpe olan o cümle ki hayatımda ilk sırada yerini tutan bir vakit derken sonsuzluğa karışan bir lanet gibi dost görünen yüzüne kandığım.

 

Ne mi demişti?

 

Dün gibi aklımda ne de olsa özgüvenim de mutluluğum da tavan yapmıştı ve bilip bilmeden konuşmamamı öğütleyip arayışın da o kadar çabuk çözümlenemeyeceğini beyan etmişti.

 

Otuzlu yaşlara bile erişmemiştim ve gözlerim ışıl ışıldı yüreğim de fazlasıyla hassas ve ritmik bir dansla tempo tutuyordum hayata ve aşka.

 

Başımda esen kavak yelleri oysaki altı üstü hayatta geç kalmışlığımın henüz farkında değil kariyer planlaması yaptığım delişmen çağım.

 

Sözcükler karabasan gibiydi tıpkı aşkın mıntıkasında adım sayar bir öz veri ile ihlâslı bir yüreğin de ne anlama geldiğini çok basite indirgediğimiz bir dönem.

 

Ve hayatımda önemli bir yer tutan o üç insanı en tepeye yerleştirip de içimi serdiğim altın tepside sonuna kadar güvenip de başıma gelecekleri henüz bilmediğim…

 

Kifayetsizliğimiz.

 

Basiretsizliğimiz.

 

Ve biz illa ki bay/bayan mükemmel olma yolunda uygun adımlarla yürürken ve çok da kolayca severken.

 

İnandığım kadar karşımdakine kendime de inanmıştım ve her şeyi terk edip de kısa zaman sonra bir hiçliğe müdahil olmuştum.

 

Hiçlikle varlığın kesişme noktası idi madem hayal kırıklığı neye denk düşüyordum ki o zamanlar ve neredeyse harcayacağım bir ömrün de miladıydı.

 

Ne geçmişin muhasebesi ne de yarına dair bir plan program varsa yoksa akışına bıraktığım bir hayat ve de ırak olduğum çoklu sistem tıpkı çiğnenen haklarımın müsebbibi iken bilinmezin de randımanına duyduğum hayranlıkla elediğim hayallerim belki de bir efekt her cümle ne de olsa ısrarla sorgulandığım düzenekte mutlu olma hakkı tanınmıyor ve muzip bir gölgeyi bile oynasam illa ki hevesim kursağımda kalıyor.

 

Hayaller ve de hayaletler.

 

Kapıların ardına kadar kapandığı ve sözüm ona yazarak bana açılan kapıdan geçip de artık neyin hayalini kurduysam olduğum yerde saydığım ne de olsa bir hayatımız var yazın dünyasından çok farklı ve de ulvi bir sorumlulukla payıma düşen görevler ve toplumdaki yerimi hala ne diye savunuyorsam ve artık kime neyi yeniden ispat edeceksem.

 

Sorumsuzluğun bir sıfat olduğu ve sorumlu addedilen her kimlikte illa ki sorunlu gölgeler de ket vururken özgürlüğünüze.

 

Nefse biat bir susku ve açlıkla kendimi terbiye ettiğim bir ömür.

 

Maneviyatın da dokusu her şeyden ve herkesten üstün ve dayanma gücümü O’ndan aldığım.

 

Çıplak kalan ruhumla sığındığım Rabbim.

 

Sözcüklerle bir kanat takıp da okuyucuların yüreklerine konduğum.

 

Ve hala kim olduğumu sorgularken atıl duygu ve düşüncelerle ve de bilgime binaen hasbel kader yaşayıp yazdığıma da kendimi inandırdığım.

 

Kök hücresi yangınımın belki de en büyük m/eziyet ve yola düşmüşken bir de bakıyorum yolda kalmışlığımla nasıl da çalım atıyorum seneler evvelime.

 

Şimdi sonlanmadan gün ve gece de düşmeden gözümden bir çalım daha atıyorum içimdeki gizeme ve gözlerimi dikip de gözlerine bilinmezin hala umut diliyorum hala ufuk addediyorum her yeni günü ve her yen öğretiyi ve de her insanı hani olur da bir el verir satırlarıma ve gemimi henüz terk etmediğim gün gibi aşikâr belki de bir gün ben terk edileceğim tanıdığım tanımadığım kim ise ardımdan tek söz de etmeyecekler…

 

Ne gam!

 

Çok gam elbette.

 

Sevmek neden zor gelir ki insanlara ve kabullenmek ki ben artık kabullenmişken yere göğe sığmadığımı ve taşarken haznemden hala nasıl oluyor da coşkumu saklı tutuyorum?

 

Sevgiyle.