Her düşün öyküsü b/aşkaydı bazen
şapka çıkartılası bir hazan bahçesi ve eremediğimiz mertebenin hüzne verdiği
yalnızlık dilekçesi.
Rengi olmayan muteber kadınlar
tanıdım bu şehirde.
Şehri olmayan düşler tanıdım.
Hüzün idi sakit olan ve aşkın
ambarında geçen zaman günden ayrık geceye tanıdık bir düştü işte içine düşülesi
aşkın reçinesinde göz kırpan bir özlemse yaşamaya dair bir mutluluğa duyulan
şüphe.
Hüzündü sarkacı göğün.
Aşktı taban tepen her öğün.
Kulaklarından astım şiiri dağın
tepesine ve uyruğu da yoktu acıların.
Bir iklimdi aşk illa ki ve ikilem
yüklü gece nöbeti.
Hüzündü redif aşktı rastık varlıktı
kasıtsız seven ve içine çekilen en çok gerisin geri kaçarken hayattan aşktı
hüviyeti evrenin ve yokuşlu yolları Üsküdar’ın.
Bir müfreze ise geçilesi özet, bir
redifse yasak özgürlük ve tombalak kuşun ayaklarında perde gözlerinde masumiyet
gagasında hüzün kanatlarında sonsuzluk.
Hicvi tanıdıktı şiirlerin ve şairin
hicreti.
Hüzne yığılası bir totem ve aşka
kayıt açan zemheri
Zanlardı yanlı aşktı zaaflı ve yükü
özlemin kılkuyruk matem.
Bir zakkumdan nemalandı aşk ve aşka
öykündü insan ve insanlıktı yoksun kılınan ve işte top patladı göğe sofra
kuruldu yalnızlık pay edildi ve evrendi aşkı kutsayan ve kırklayan.
Acılar zansız.
Açısı olmayan özlem rotasız.
Bir kanıksanası zihniyetti ki aşk
yalnızlıksa vebalı bile kaçılan ve uhrevi duygular meyletti sonsuzluğa ve
zifiri karanlık b/ölündü hele ki öykündüğümüz dirlik birlik elbet sevdikçe
övündü melekler belki de katlanası acıların kat izinde saklıydı dilekler.
Hüzündü rençper.
Kayıtlar açıldı gün doğmadan.
Perdeler kapalı.
Ve aşk körü insanlık.
Oysaki kör noktasıydı saklı zihniyet
ve severek aşılacaktı engeller.
Tütsüler yakıldı.
Kaykıldı insanlar zeminler kaygan ve
gözler nemli ve ötelendi kimi zaman.
Bir gölgeden mi ibret almak?
Ve öğretiler ve kıvançla yürünen yol
şafağa uzanan kol elbet ellerini açıp Rabbinden dileyen gün ve gece ve boynu
kıldan ince Allah katında lakin yaşarken dik ve vakur.
Bir minnet değildi.
Bir minval hiç değil.
Bir rücu ve lütuf elbet saçılan
konfetiler ve gün yüzü görmenin verdiği huzur ve geceyi kovalayan binlerce
hece.
Hecelerken aşkı.
Hicvi yalnızlığın ve duygular renk
körü.
Nankördü insan kimi zaman ve muammaya
gebe ve göğün broşu idi güneş aşkın da yokuşu ne zamanki mehtap çıksa orta
yere.
Yıldızların perçemi.
Evrenin görkemi.
Ve Allah aşkı ile yanan bunca mümin
ve sefasını sürmek hüznün hele ki o hüzünlü kalbe Mevla iken tek sahip çıkan…
Ve çıtası yükseldi göğün.
Nakkaşlar dizildi sıra sıra.
Rehavetti çöreklenen ve rivayet olsa
da mutluluk…
Revaçta olan umut ve huzura dönük
yüzü inancın ve taşan o Nisan tası ne de olsa makbul olandı Allah aşkı…
Ve üstü örtülü rüyalar gerçek oldu ve
yalnızlığın gerekçesi iken kimi zaman bilinmedik ne varsa aydınlığa kavuştu…
Zemheriler soldurdu kimi zaman.
Çiçekler çağladı gel zaman git zaman.
Birileri dedi ki:
Gel zaman.
Birileri dedi madem:
Git zaman…
Ne de olsa gel-git yüklüydü evren en
çok da bilinmezin indinde saklı bunca dilek ulaşırken amacına yer gök birleşti
ve işte nur yağıyordu aralıksız aşkın amblemi ise bir kuşun kanadında parlayan
yıldız gibi çağırdı kim varsa ve hüviyeti tescillendi sonsuzluğun ne de olsa
açmayı bekleyen milyonlarca çiçek ve dilek zuhur etti ıssızlığın bir adım
sonrası iken hidayet ve eller birleşti yürekler eşleşti en çok da kıblesinde
ışıldadı her hece kekeleyen değildi artık insanlık aşkla huşu içinde zikri de
fikri de birdi yüreklerin ve sonsuzluğa rücu etti koca evren…
teşekkür ederim