Okunmamış bir mektuptu yüreğin
lahzası ve o tedirgin gülüşün kundaklanmış bir mutluluk nasılsa çok gördüler
bize havsalamdan taşan akışkan yağın deposu içimde saklı hüzün çeşmesi esen rüzgârın
gizinde saklı bir düş gibi iliklerime kadar üşüdüğüm yorgunluğun yaftası.
Nazenindir her d/okunduğunda açıp solan;
Yaralı yüreğin mezarında aralıksız
haykıran
Bir çiy tanesi bir menkıbe
Aşkın özlemle buluştuğu her zikir her
köşe
Maviden mintanı göğün
Yeşeren gözlerime inatla dik de
bakışlarını
Ruhumdaki t/aşkın
Mevsim geçişlerinde şiirin
Nüktedan bir sevdaya nasıl ki yelken
açtık biz
İzahı yok bu aşkın
Kavuşulası ne mümkün cinnet
gecelerinde
Cennet bildiğim gözlerinde her
kaybolduğum
Yol bilmez iz bilmez kalbim
Yolgeçen hanı kimi insan
Gem vurduğu değil duygulara, gamlanan
Her gözaltı…
Şiirin defalarca kundaklandığı
Bir eksen bir minval
Reşit olmayan ah, bu bitimsiz acı
Meylettiğimse sadece huzur
Kırık tokası sözcüklerin
Belki de ömrün kilit noktası
İçimi açtığım bir Rahman bir sen,
sevgili.
Göğsümde kanatlanır kuşlar
Tedirgin sessizliğinde gecenin
Peçesi solmuş bak, gecenin
gölgesinin:
Pençelerini geçiren ıssızlık hele ki
yüzümden düşen
Bin parça
Bir yürekte konaklamaktı oysa işin
aslı
Askıntı olan derviş kalemim
Aşkla şiar edindiğim yazmanın güftesi
Aralıksız şakıyan kalbimde
Bazense açmadan solan bir çiçek gibi
İçime dikilesi o devasa esinti
İhya edilesi her yürek ve sevgi
Ne de olsa mihenk taşı evrenin.
Özet geçtiğim ömre
Öz suyu sevginin
Gerisin geri giden ayaklarımdan neyse
kalan geride
Sadece kumda yazılı ismim
Kum saati gibi bir dolup bir boşalan
Gözlerimin feri sönmeden gel yeter ki
gel…