Bir sözcüğün mülkiyeti ölüm

Belki de bir başkaldırı

İnhisarında aşkın, iç çeken gözyaşı

Kâbusların da kalın tabakası

Ensesinde boza pişiren bir düş

Göğün eriştiği mayhoş tadı mevsimsiz bir izdivaç da

Kehanetin yasladığı sırtını

Saf kan merhale

Tutanaklara geçerken aşkın adı

Acıdan ibaret üç beş imge niyetine.

 

Soytarı gölgeler

Düş kabzımalı adeta

Öğün arası sevdalanan mizacı

Ferinde yüreğin iksirli bir d/okunuş

Elbette aşkın muhtevası

İçine çöreklenmiş bir acıdan ibaret

Vebali de boynuna mevsimin

Sür-git hezeyan

Tetiklenen mizaç

Tam alnından vuruldu sevdalı kuş.

 

Arşı alaya çıkan her serzeniş

Dokunaklı göğün uleması kaçkın mizaç

Tanrısal bir çöküş

Sabırla imtihan

Nihayetinde basamaklarını tırmanırken

İlahi Adalet elbet

Yüreğin kozasında boy veren gülüş

Çatallı sesinde şehrin

Bir nida çatlayan yer küre

Fay hattında ömrün

Küredikçe dünü…

 

Minvali öğretilerin

Sudan sebeplerle içine kapanan

Melek yüzlü kelam

Sevdalandıkça sığındığı rahmet

Minnet duyduğu Huda

Yürekten vazgeçiş mi yoksa

Efsunlu sesi hülyaların

Bir nar tanesi sevdalı keramet

Tepesinde çatısız bir gökyüzü

Ellerinden dökülen her yıldız da

Güneşin arka penceresinde

Perdelenmiş bir göz.

 

Anlamadıkça aşkın manasını

Zıpkın yemiş naif yürek

Çözdükçe gizemini kâinatın

Bir gök gürültüsü belki de titreten ansızın

Ellerinden kayıp giden mutluluğa da bir veryansın

Gaipten gelen hüzün bile baş tacı

Yeter ki sonlanmasın bu bitimsiz sevda.