Bir düş mahkumusun sen aralıksız
eziyet eden meziyet babında itirafım ve işte aşkla ördüğüm duvarlar:
Çimentoya katık ettiğim sevgi ve
nazlı rüzgar.
Biteviye çöreklenen hüzün ve mağdur
yanlı bir iklim.
Hazan reşit lakin acılar eşit değil,
hafız ve gölgemde dem vurduğum ve yalnızlığımla yanıp tutuştuğum.
Mealim yok benim ve mizacı kayıp bir
rota olan s/onsuzlukta sürüklenen batık bir gemiyim ve atık bildiğim ne varsa
katık ettiğim kadar hüznü hayatıma.
Gönlün kıblesi.
Mazlum sözcükler.
Dikişleri sökülen kefenim.
Kefesi k/ayıp bir ağırlık gibi
omuzlarıma binen.
Hakim olansa kader ve esef dahi
etmediğim. Kaynakçası günün elbet dünde saklı mimarisi özlemin.
Rast gele kader!
Rest çektiğim keder…
Nazar boncuğu misali mavi, çakır
gözleri canım annemin.
Feri mi söndü yoksa?
Yoksa yoksa fettan iblis mi nifak
soktu annemle arama?
Fedaisiyim rüzgarın ve firari
yüreğimden sarkan bir kilim gibi üzerinde debelendiğim yeryüzü. Gökse mahzun
yerse derin asla yerle yeksan edilmiş dünyamdaki son kıvılcım son esinti.
Manen yüklüyüm.
Mağlup geldiğimi düşünenlere ise
öfkeli.
Sakin mizacımdan yoksunum artık ve
yoksul sevgilerden nal topluyorum ne de olsa akşam pazarı.
Haydi, el sıkışayım.
Haydi, tıkış tıkış iken benliğim
acılarla resmedeyim iç alemimi lakin lakin…
Ah, ben yetim bir kuşum ve öksüz
kalmamak adına direniyorum ve sığınıyorum Huda’ma.
Bir esaret ise yalnızlık.
Bir cesaret örneği ise kalemin
yazdıkları.
Kelamı yitik bir dervişim ben ve
selamı alınmayan aslında sefasını süreceğime hayatın cefasına tanıklık
ediyorum.
Tamtakır zindanım.
Ziynetimse namus.
Zinhar yalnızım.
Kala kaldığım bir başıma ve yitimi
yüreğin ne de olsa koyu gözlerinde saklıyım gecenin.
Mahsulü hazanın.
Kıblesi rabıtamın.
Kaynakçası yazdıklarımın…
Kalburüstü sevdalar değildir şerh
düştüğüm bilakis bir yitime rast geldiğim koyudan mintanıdır çocuk gelinin.
Ne çocuğum ne kadın ne insan.
Ne yalnızım ne kalabalık.
Endamlı bir sessizlik ile üstünü
örttüğüm acılarım.
Maviden yoksun gök kubbe ve karabatak
gibi gölgeler.
Sözcüklerse yangın yeri yüreği mağdur
eden iklimden de asla haz etmeyen.
Sözlüğüm bitimsiz.
Harfler ise yetmemekte.
Ne alfabedir içine sığamadığım ne de
yirmi dokuz harfin kölesiyim.
Bir mizansen ki yaşamak ve bir milat
ki son yaşadığım ve işte mecazi anlamda çoktan firar ettim ben bedenimden ve
uykuda geçen ömürden son kalandır yüreğimden taşan yaşın aşka düşkünlüğü ile
bir de aşık atanlara yok mu serzenişim…
Mektepli olsam ne ki?
Alaylı bir acıyım ve derviş yükü
sırtında değil yüreğinde saklı ve yüksünmeden yad ediyorum dünümü ve özlüyorum
mutlu nidalarımı.
Bir birikimden de öteyim belki de
rakımı olmayan bir tepeyim.
Bir sefil rüzgar eşlik eden ve
kaydığım zeminden göğe uzanan o devasa uzunluktaki gönül köprüsü.
Gönlümde beyitler ve durduğum
eşikler.
Meali ölüm olan bir bekleyiş olmamalı
asla lakin ölümdür yakın duran ve Kara Melektir beklemede.
Tasnifi yok ki duyguların ve tezahürü
yankısı da olmayan bir çığlığım.
Bir haykırış belki de hizaya sokan
zalimi.
Bir tufan belki de göğü delen
delişmen gözleri zulmün.
Raks eden sözcükler yangın öncesi.
Rakımı olmayan bir tepe ulaşmanın
mümkün olmadığı.
Lakin azimliyim ve alabildiğine atak
en azından patavatsız karanlığa aldırış etmeden aydınlığımı pay ediyorum
evrenle.
Kanatlarım kırık olsa ne ki ne?
Yüreğimse kırgın.
Meczup olsam bile kime ne?
Azgın dalgalar ve hoyrat firarı
dünümün oysaki ben günde saklı ve yarınlara da dönük aydınlık yüzüm.
Yüz göz olmadan.
Yüz vermeden kötüye.
Yüz bulmasam da dünyada…
Ve işte yüz görümü s/onsuzluğa denk
düşen hüzünlü kalbim…
Sona çeyrek kala hala yarım kalan
masalımla firardayım da iklimlerden uzak ne de olsa yeknesak olmuş bir duygunun
ötesinde mağlup gelmeye aday olsam da ben çoktan kazandım savaşımı ve işte
muzaffer sözcüklerin de v/edasıdır yüreğimden taşan özlemin ve hüznün de telaşı
ile adımlarken önümdeki uzun ve engebeli yolu…