Düş ekinleri saklı yüreğin tarhında ve kendimi men ettiğim bir mutluluk burnumda tüten yaşsız yassız günlerin özlemi.

Kayan yıldızın tutuşan kuyruğuna tutunmak benimki ve yol almak içimin kırık duvarlarında ettiğim dualarda bulmak yeniden kendimi.

O kadar uzağındayım ki kendimin.

Öylesine ıstırap dolu yazmadığım mısralarım.

Bir şiire özlemim ve yazdığım.

Derken bir hikâye derlediğim hayattan uyarladığım.

Uyruğumsa hüzün uyamadığım düzen ve uyumadığım gecelerin hesabını soruyorum zamana.

Zamanın tarhında saklı mizacı yıllanmış acıların içimi açamadığım dünyanın özlemi değil benim duyumsadığım bilakis dünyanın bana özlemi.

Sektiğim kaldırım taşı.

Başımı duvarlara vurmanın telaşı.

İsli gün sisli gece ve sistematik d/okunuşlar mahrem ve matem bir arada madem ehemmiyeti yok artık hiçbir şeyin.

Saklı niyazıma tek tanık Yaratan.

Ruhumun söküklerindeki kuklalar adeta duygular devindiğim eksenin rahmine düşen tohum gibi.

Belki de bir fasulye tanesi pamuğa koyduğum hani çocukluk ülkemde her gün başında nöbet tuttuğum yeter ki yeşersin diye o tek fasulye nasıl ki kendini nimetten sanıyor ve işte ona can veren Rabbime duyduğum inanç güvenin sağdıcı iken içimden eksik olmayan.

Resmigeçit yapan sözcükler.

Ruhun perçeminde yanıp sönen bir ışık belki de.

Susmayan siren sesleri.

Vapurların düdükleri öterken yaslandığım yedi tepesi şehrin ve de yaşlandığım şehir ışıklarında içtimada geçen ömrün her anına ve her anıma eşlik eden göğün güftesi ruhun ukdesi yalnızlığın da kirvesi iken hüzün.

Sarmalında aşkın sancılı bir tufan şakıyan iç sesim ve de baskın dış senin maruzatı.

Kanatlarım yorgun kanadığım değil kandığım doğru.

Öldüğüm de günde binlerce kere.

İçimdeki şelale bu aralar kuru tıpkı yasın izini sürdüğüm matemin girdabında ruhum aralıksız inip çıkarken asansör sözcüklerle uladığım kadar uyarladığım cümleler beti benzi atmış gecenin püsküllerinde biriken toz gibi tozu yuttuğumu sansa da ahvali ben hala tozu dumana kattığım günlerin tesellisi ile bekliyorum yeniden tecelli etmesini.

Yemin ettiğim.

Minnet etmediğim bir Allah’ın kulu yok iken.

Meylettiğim sıra dışılığa sıradan bir sözcük ekip de biçtiğim denemeler ve şiirler ve hikâyeler.

Uzun uzadıya sevmiyorum da artık.

Kısa kesiyorum hesabı verdiğim her satır aralığında nice çentik borçluyum içimin muhasebecisine.

Bitiminde günün, öykündüğüm gece.

Başa aldığım filmin ön sözü aslında tek hece:

Gam yüklü hayat.

Cin gibi gözleri gülücüklerimin.

Aşk dolu evren ve ben artık neresindeysem bu rüzgârın

Baş veren tohum ve umut.

Sarkacı kırık düzenekteki teyakkuz.

Bir edimse yaşamak bir kuralsa özlemek ve işte o emir kip sevgiyle iştigal yüreğimin tetiklendiği bir zaman aralığı ve devri âlem yapan ruhumdaki tekdüzelikten sıkılıp sıra dışı bir ömrü bana sunan kaderin çeyizinde saklı bir havlu gibi belime doluyorum sözcüklerin eşlik ettiği kırmızı kurdeleyi.

Bilinmeze gark eden tek bilindikse umut.

Rahmetin sağanağına dayamışken sırtımı.

Sır verdiğim ser verdiğim surları şehrin ve kaybolmaya dair duyduğum bir özlem kendimi kendimden kayırmak adına ve inzivada geçen ömrün tek tümcesi göğe eşlik eden bulutların indinde asılı kaldığım ufka gönderme yaptığım elbet dünya tarafından unutulmuşluğuma kazan kaldırıp kendimi fasulye gibi nimetten sanmadığım…

Hala çocuk kalabildiğim.

Hala pamuğun içinde canlanan bir hayatı resmedebildiğim.

Uyruğum ve de.

Uluduğum.

Uladığım.

Umurunda ne çok şey.

Umarsız gölgelerden uzakta yaşarken yine kendime yakalandığım ve duygularımın tuzağına düştüğüm.

Bir nebze de olsa mutlu olmayı nasıl da dilerdim.

Dilaltı bir hap gibi şiirlere bel bağlayıp şakıyan evrene sunduğum taziyelerim ölmüş ruhumda ve na’şında mutluluğun bir soykırım adeta sözcüklerimden duygularıma inşa ettiğim köprünün ayaklarına asılı kalmanın mümkün olduğu kadar sıra dışı varlığımla kendimi bu sefer fasulye gibi nimetten sayma hayali ile gözlerimi kapayıp teslim olduğum uyku nöbeti ve içerlediğim gerçeklerden kaçtığım üç beş saatin bana emaneti:

Elbet yaşadığım kadar da yaşatacağım içimdeki ganimeti.

Bir fasulyeden de çok fazlası üstelik içimden fışkıran özlemin sona erdiği en azından bir süreliğine de olsa mutluluk hayali ile yaşamanın verdiği güvence birkaç saatliğine de olsa ve de filizlenen ruhuma verip veriştirdiğim…

Değer verdiğim kadar değerli addedilmek ihtimal dâhilinde olsa bile gözlerimi kapatmama nasıl da değer en azından uyandığımda yeni bir dünyanın beni karşılayacağını tahayyül etmekse her şeyin çok üstünde ve ulaşılmazlığın zirvesinde sektiğim o kaldırım taşları ve ben ve çocukluğum yeter ki daim kılsın Rabbim eşlik eden umudu ve hayal gücümü ki acıların tavan yaptığı bir zaman aralığında elimden tek gelen de bu işte:

Dualarım ve hayal dünyam hız kesmiş olsa da son bir gayretle direniyorum hayata hani olur da…