Metruk bir hecesin sen, asılı
kaldığın buluta dokunan yüzüm ve sinemde yangınlar hüküm süren devasa bir
kehanete öykündüğüm mutluluğun alfabesi kırgın yüreğimden sökün edensin sen, ey
aşk!
Ben olmasam neye yarardı varlığın ve
hatmettiğin kadar özlemi ve hasretini çektiğin o yabancı söyle senin olur muydu
sonsuzluğa veryansın ettiğinse yalan çünkü duygular bunu buyur etti.
Tenimdeki yangınsın, sen, ey aşk.
Rahmine düşen tohumsun hayatın efkârla
baktığın bulutlardan da yücesin yükseldiğin şu boyutsuzluk ve dalgalar boyunu
aşan nazenin yüreğim olmasaydı neye benzerdin sahi, söyle ve şiirler yazmasam
sana kim haberdar olurdu aşk denen o belirsiz ve belgesiz iklimden?
Nükseden hava boşluğu bense izafi bir
rakımda saklı:
İçerlediğim kadar sevgiliye içtiğim
şişeden sızan gözyaşı.
Boyut değiştirdiğim kadar aşkla
yeşeriyor gözlerim ve yaşaran gök kubbe evhamla ve telaşla koştuğum yokuş
yukarı ve rüzgârlar esen ve fısıldayan şu yaralı yüreğime.
Kozmik bir sanrısın, sen aşk ve
rotatif bulutlarda saklıdır nemin de namın da alıp yürümüşken bensiz bir hiçtin
sen, aşk ve meylettiğim yarınlarda kömür gözlü evrenin sefasını nasıl sürerdin.
Yusuf’sun belki Zühre.
Âdem ve Havva’dan bu yana suçlanan
izafi varlığın.
Bir komplimansın sen aşk içine
yerleştiğim sonsuzluğun kompartımanlarında yükümü aldım yokluğuma şerh düştüm
düşeli ah, bir de içine düştüğüm o çukur meğerse sen saklıymışsın her yerde en
derinde lakin pervasız olmasaydı yüreğim bunca hüzne katık etmeseydim umudu,
sen aşk iklimlerde kolay kolay seker miydin o ufacık tek hecede saklı
varlığında sandığımda dahi sen saklıydın ve sandukamda.
Sanmadıklarım mı?
Sararan yapraklarım mı?
Yaş döküyorum ve yapraklar ç/ağlıyor
vücudumdan en çok da külyutmaz yetilerimle aşkın arpa ambarında gagaladığımsın
belki de geviş getiren sevginin bir üst kademesi.
Sen, aşk, biliyorum ki gafil avlandım
ben ama temize geçiyorum tüm masum duygularımı ve işte İlahi Aşkın yolunda,
rahmetin yoldaşı dualarımla ve yakardığım kadar Mevla’ma nal topluyorum
yıktığın binanın enkazında kalmış olsam da yeniden doğduğumu müjdeliyor evren
ve Tanrı ve aşkı bilen bileyen namelerle aşina semiriyor varlığım ve hüznümle
içselleşen her duygunun nabzını sadece ben alıyorum az buçuk olsa da o cılız
tek hecenle ve tekleyen kalbim az sonra pıhtı olup kalacaksın geçemediğin
yollarında damarlarımın hala anlamadın mı seni bahşeden Rabbimdir kıstas
aldığım duyguların da miladı.
Sezilerimden sızdın.
Sızan yüreğimden semiren bir duygunun
tayfası iken sen ve çektiğin özleme sirayet eden heyecanım ve coşkum…
Endamlıdır iç çekişlerim dış sese ise
asla itibar etmedim.
İnfilak etti edecek yüreğim sense
kodaman bir çukursun aşk: ah, bilmem kaç kere düştüm ben sanan sonunda ben
düştüm kendi gözümden meğerse âşık olmam gereken ilk canlıymışım ben.
Hipotezler yazıldı çizildi uğruna.
Kuyulara atıldı Yusuf ve çöllere
düştü Leyla sense leyli bir kıvılcımsın inhisarında kâinatın kayıtsız şartsız insanoğlunun
başına belasın gel gör ki sen olmasaydın nasıl çoğalırdı dünya nüfusu ve sen
olmasaydın tıkılır mıydı onca insan hücreye ve sensin hücrelerime nüfuz eden ve
sensin beni benden eden.
Devasa bir rahmetsin de ve girdabınla
yaşadığım.
Hazansın bense ilkbahar.
Coşkusun bazense umarsız.
Cenge çıkan bir savaşçının zırhısın
belki de içine saklandığın yüreğin komplimanlar ettiği saygınlığı dahi geride
bırakan bir sızısın.
Semanın kendisisin.
Varlığınla nükseden utkum bazense
tutulan nutkum ve yaprak gibi titrediğim ve yapraklar gibi sarardığım elbet
hümayunu evrenin ve hünkârı özlemin özneme şerh düşensin ve beni benden eden ve
de beni bana sunan içimdeki rüzgâra latife edensin ve imha edemediğim mazim ve
atim ve ahrete uzanan ellerim.
En küçük hecesin devasa kâinatı
içinde saklayan.
Ruhumsun bazense ruhsuz ve iklimsiz
seyrüseferinde iken evrenin başa aldığım bir hikâyesin bazense boşa düştüğüm
bazen boş verdiğim.
Huzurumsun huzursuzluğum ben maşuk
yer gök sana sırnaşık.
Sözcüklerimden ördüğüm o kukuletan
çünkü sen neşesin üşüyen benliğime iyi gelen…
Ey, sen, aşk sefilsin insanı sefil de
vezir de eden.
Kadınsın sen ve erkek ve hüzün ve
hazan ve coşkun ruhum ve tutulan nutkum.
Akan terimsin.
Tinimde varsın.
Sen titrisin insanlığın yeri geldi mi
tir tir titreten ve üşüten bir sağanaksın ıslak eden kuru bedenimi ve aşikâr
sana alışkın tüm evren ve işte varacağım en üst makamsın şerh düşülesi bense
rüzgâr olup da hem peşine düştüğüm hem içime estiğim ve en muteber ve müstesna
makamda sana koştuğum elbet İlahi olduğun elbet Rabbime âşık olduğumun
müjdecisi ve ispatı ve de yoktan var edene şükürler olsun ki; iyi ki varsın,
ey, sen, aşk…