Ölgün bir gün yeniden yeni baştan elimden kayıp giden mısralara ve şiirlere âşık olduğumun da mührü iken b/astığım ve asılı kaldığım semanın en iri kancası.

Hüzünse bir rahmet.

Aşüfte rüzgârsa kelli felli bir adam gibi düşmüş peşine masum ve ergen sevdaların ve nice kopuk yaprağın da temaşası ile bir bir zikretmekte fikri ne ise.

Cereyanda kaldığım kadar da üşütüyorum:

Önce ayaklarımı sonra aklımı.

Titremem geçmiyor ve bol bol sıcak bir şeyler içiyorum bu sefer alın terim farkındalık kazanıp kelimelerimden ve kalemimden boca ediyor kendini.

Kimyası bozulmuş iken dünyanın ve insanların.

Kibar bir reverans bildiğim kadar selamımı dağıtıyorum tanıdığım tanımadığım insanlara ve işte burada devasa bir es veriyorum:

Suskularım günlük değil ömürlük.

Her şiir ise benim için endamlı bir sus payı söylem.

Ruhumun afrası.

Mevsimin de tafrası.

Tevafuk yüklü günler gönüller.

Hırpani bir ruh mahlası ölüm iken…

Ardışık bir sayı aşkın da amblemi özlem iken.

Çaresizliğin gölgesinde yeşerirken şiirlerim ve bildiğim her meziyet eziyet olarak addedilirken.

Kodaman kuşlar var penceremde.

Kavisli yollarda geçiyor ömür.

Kolaçan ediyorum arkamı:

Ne gelen var ne giden.

Bir suskuya sığınıp kodluyorum kimlik numaramı ama yetmiyor asla yetmiyor insanlara yetinemiyorum kindar gölgelere.

Şifre istiyorlar benden:

Şekli şemaili kalmış bir günden arda kalan.

Haczediyorlar bu kere maneviyatımı ve manen zenginliğim batıyor insanlara…

Kelaynak kuşları gibi gagaladığım satırlar.

Bozguna uğradığım.

Bir kalaşnikof addedilen kalemim ve sayıyorum içinde kaç günlük kaç şiirlik kaç hikâyelik kurşun kaldığını.

Sözcükler evhamlı.

Suskunum.

Bahara eriyorum annemin sesiyle.

İltimas geçiyor kader bense hüzne ve aşka doymuşluğumla bir adım öne çıkıyorum.

Griden gökyüzü.

Girgin ruhlar senfonisi.

Girift bir yeryüzü.

Göçmen kuşların vedalaştığı bir öğleden sonrası.

Haznesinde saklı sırlar.

Kalemin nazına yenik düşüyorum…

Ve baba yarısı hafızla kesişiyor yolum ve ruhumu armağan ediyorum altın tepside sonra ansızın kayboluyor hayalimdeki nice insan.

Bir bukalemun gibi değişken.

Bodoslama sevdiğim ne ki beyan verdiğim bir kurum adeta şiirin yitik güncesinde yatıya kalan hüzne kan doğradığım…

Balçığı cihanın.

Bağlandı mı da insanın basireti.

Kıyamet kopmadan kıyılıyor içim.

Kimyam başka bir nesneye dönüşmeden ölmek istiyorum.

İfrata kaçan duygularım var misal:

Öykündüğüm nice şey.

En azından bir yirmi yıl öncesine dönmek istiyorum hani hayatımın baharını yaşadığım ve başıma buyruk yaşadığım:

Her katresinde ömrün.

Kalıba soktuğu kadar da döngünün…

Bir metafor isem miadı dolmuş.

Bazense bir mizansende saklı.

Miyop gözlerim miyop ruhum ama geleceği şimdiden g/ördüğüm…

Havale geçiriyor kalemim kandıkça kayboldukça büyüyor hüzün iklimim.

Kayıp bir kimlik değil asla.

Kindar hiç değil.

Gıyabında döngünün ayıp bir kelime bellediğim aşk ile de büyürken yazma hevesim.

Yazgımla sırdaş ve dünden razı yazgıma.

Yazgımla kavgalı bin bir dereden su getirdiğim.

Kaynarca Antlaşması bir yanda…

Kazan kaldıran Yeniçeriler diğer yanda.

Bir mikado çöpü bellediğim kaleminse bakaya kaldığı.

Baka kaldığım belki de içime tuttuğum aynayı diskalifiye etmek isteyen iken o dış ses…

Nezleli.

Gamzesi kara, yandan çark eden tekne.

Mentolü genzimi yakan bir şiir belki de yüreğin tekkesinde sallapati yaşamı meziyet bilen dalkavuk gölgeler hele ki o hezeyan yok mu kıyametin öncüsü…

Bir ırmak isem dere yatağı kuru.

Bir şelale isem ç/ağladığım anbean b/ağlandığım ölüm denen törpü.

Bir düş iken gebe kaldığım bir avazda doğurdum nicesi hatta binlercesi.

Çaput bağladığım isyanım ve Tanrıdan af dilediğim.

Rengi attı madem göğün madem atıl bir düş ve de yürek idi haizi olduğum mademki mabedimdi yıkılan meltemin esintisinde bir daldan diğerine savrulan.

Bir ikaz iken evrenin işareti.

Şuh sesinde iblisin.

Şah damarımla iştigal iken.

İmlası olmayan bir şehrin de mizacı iken giyindiği her şiir giyinik addedilse de çoktan bitik bir ömür iken addedilen şehrin iki yakasının da asla bir araya gelmediği.

Ölümcül bir taarruz belki de…

Yenik ve bitik düşmüşken gardım yeniden damıttığım benliğim ve dik acılı bir isyanda diklendiğim kadar cihana ve zalime…

Bir serenat addedilse bile hıçkırıklarım.

Hoş bir reverans ile beni karşılayan ve hayat bulduğum meleklerim…

İmgelerim ise kaçkın.

Bir ömrü aşkın bedeller ödediğim metazori bir iklim olsa bile hüzün üstü örtülü ruhumun gözü açık gördüğü bir rüyayı da şiir ya da nesir niyetine sayfaya serdiğim…

Oysaki ben henüz hiçbir şey yazmadım yaşamadım da yazgımla hemhal soyut bir eksende devinmenin diğer adı iken umuda dair bir yönelişle yarınlarımın bana şimdiden teselli olduğu gerçeği ile tecelli edecek yeni güne de şükranlarımı sunduğum ne de olsa aksinde iç sesimin ve uzağına sektiğim tüm gölgelerin öldürücü gücüne tanıklık etsem bile başım dik ve korkusuzca komuta ediyorum yolumdan rotamdan da sapmadığım gemime…