‘’Uslu, içine kapanık bir çocuktum ben. Ancak nedense
birdenbire olmadık şeyler yapardım. İlkokul 1. sınıftayken evden kaçtım mesela.’’(Didem
Madak)
Hayta bir düş’ tüm ben, bayım:
Aşkın ırmağında bir sarkıttım misal.
İçimin engebelerinde göçmen masallarım var benim ve ifası
zordur bazı şeylerin.
İtibar ettiğim kadar da itibar gördüğüm bir ömürdü tek
dileğim ve şükürler olsun ki; ihtimamla büyüdüğüm kadar da itibar gördüm ta ki…
Zencefilli içeceğim.
Zarif tebessümlerim…
Ve ekin tarlasında ektiğim tohumlarım.
Tohuma kaçan düşler gibiydi kimi insan bense aralıksız düş
gördüm gerçekleri gerekçeleri ile tek tek örerken.
Hazandım genelde hazırdım da.
İçtimada geçti ömrüm ve ihtimaller dâhilinde sevdim ben ve de
defalarca âşık oldum çünkü bayım…
Aşktı yüreğime en yakışan.
Aşktı şiarım ve üstümde şık duran.
Şıkıdak şıkıdak oynayanlara ise hayret dolu gözlerle baktım
elbet ben de oynadım ama çocukken ve de sadece odamda bir başımayken…
Oyun oynadım hep bir başıma.
Hayal teknemse fırtınada battı batacak.
Sonra büyümeye başladım ve ergenliğe adım attım ve hayallerim
hız kazandı.
Genç kız olmanın güzelliği saklı idi aslında çocuk yüreğimde
ve sınıfımdaki diğer kızlara benzemiyordum.
Onların düşleri yoktu çünkü onlar düşkündü.
Ben de onlara düşkündüm çünkü ben insanları ve arkadaşlarımı
hep sevdim çok sevdim.
Düşkün kılındıkları aşikârdı çünkü yalan söylemeyi çok
seviyordu onlar ve bana da yalan söylediler…
Bir gün sınıfa girdiğimde sıramda bir mektup buldum: bana
yazılmış ve heyecanla okudum o mektubu:
Kaleme alansa sevdiğim çocuktu ama uzaktan uzaktan.
Haberi yoktu üstelik onu sevdiğimden ve bana sevgisini itiraf
ediyordu.
İçime en ufak şüphe dahi düşmeden kabullendim bu yalan
itirafı ve en yakın arkadaşlarımla paylaştım sınıfımdaki ve onlara anlattığım
her şey gerçek olmuştu ansızın.
Ve okulda yedi senem böyle geçti benim.
Sevdiğim kim varsa beni çok seviyordu hatta o çocuk bile
lakin yedi sene içerisinde topu topu beş on kere selamlaştı benimle: hani,
mektubu yazan çocuk.
Düşlerim yoktu benim çünkü düşlerim gerçek olmuştu ama…
İnatla yeniden hayaller kurdum gözüm açık düşler gördüm ve
ben hep en çok seven oldum.
Karambole gitmiyordu hayatım ve iyi bir öğrenciydim ve
sevilen.
Öğretmenlerim de arkadaşlarım da beni çok seviyordu yine de…
Derken okul bitti ve okul ile olan tüm ilişkim sona erdi ne
de olsa artık üniversite öğrencisiydim ve yüreğimde taşıdığım herkes artık çok
uzağımda idi ama ben onları yine de çok seviyordum.
En yakın arkadaşım bir günde küstü bana çünkü üniversite
sınavını kazanamamıştı üstelik en sevdiğim.
Bir günde koptuk.
Geride kalan kim varsa.
Bihaberdim herkesten ve artık hedefime kilitlenmiştim.
Onları hep seviyor olmam değişmeyen gerçeklerden biri idi.
Pek çok şeyin uzağındaydım sanırım hayatın da tuzağında çünkü
kurulmuş bebek gibi görevlerimi ifa ediyordum.
Okuldan eve ve evden okula.
Akabinde babam rahatsızlandı ve ben üniversitenin sonuna
yaklaşırken babam da hayatının sonuna doğru yürüyordu ama biz bunu gizlemiştik
babamdan zaten o da yaşayacağına ve iyi olacağına inanıyordu.
Koptuğum hayat ve koptuğum lise arkadaşlarım hani beni çok
seven ve mektubu yazan o sefil çocuk da sırra kadem basmıştı.
Sonra babam kapadı gözlerini hayata.
Bense okulumu başarıyla bitirmiştim ve ben de manen kapadım
gözlerimi hayata.
Artık bir boşluktaydım devasa bir boşlukta.
Büyük bir bankanın Uzman Yardımcılığı sınavını kazanmıştım ve
hayalimde dahi olmayan eşsiz bir iş fırsatı sunmuştu bana hayat:
Gözüm kapalı reddettim.
Sonra annemin vesile olmasıyla liseden bir arkadaşımla
yeniden görüşmeye başladım ki arkadaştan da öte sevdiğim ve onun mutlulukları
beni için için mutlu ediyordu.
Bu uzun bir hikâye ama Rabbim bana yeni bir hayat bahşetmişti
ve işte düştüğüm yerden kalktım ve başka bir bankada çalışmaya başladım.
Gel zaman git zaman.
Benim çalışmam arkadaşımı haddinden fazla rahatsız ediyordu
ve o ne derse yaptım.
İşimden çıktım sonra…
Bu da ayrı bir hikâye.
Derken ağzındaki baklayı çıkardı ve bana yazılan o aşk
mektubunun aslında sınıfın bana oynadığı bir oyun olduğunu söyledi ve…
Buna rağmen arkadaşlığımı sürdürdüm onunla ta ki yazmaya
başladığımı onunla paylaşana dek.
Çok zor bir dönemden geçerken ve uçuruma yuvarlanırken elimi
uzattığım arkadaşım o gece bana sırtını dönüverdi ve ben bir şekilde
sıyrılmıştım olası sondan.
Kalemimle çok yeni idi tanışıklığım.
Ve hayatın aslında bir senaryo olduğunu anlayacaktım kader
bana neyi biçerse ben de rolümü üstün bir performansla oynuyordum işte ve
kadere nasıl da hürmet ediyordum.
Yazmaya başladığım o ilk günden bu yana çok şey değişti ve
ben kaderimi asla değiştiremeyeceğimi öğrendim ve içimde saklı sevgi de
günbegün büyümeye başlamıştı.
Hayallerimi çalan arkadaşım ve ben başka yollara yöneldik ve
ömür boyu süren dostluğumuz o gece ansızın sona erdi çünkü hayatımda ilk defa
mutluydum ve bu mutluluğu o bana çok görmüştü ki ben onun mutluluğu ile mutlu
olabilmişken gözünü dahi kırpmadan gidiverdi.
Bense tam da kendimden gidecekken ve işte Mevla’mın
yardımıyla yeniden tutundum hayata.
Bu da kalemim ve sizler sayesinde oldu ve o gün bu gündür
bitmeyen bir umutla sevgiyle ve inançla hasbelkader yazıyorum.
Bana başka bir ağızdan yalan olarak yazılan o sefil mektubu
yırtıp dünde bırakmış olmanın verdiği huzurla nice mektup yazdım ve yazacağım
da ve de nicesini elbet Allah izin verdiği sürece.
Ve siz, sevgili bayım:
Her ne kadar ben hayta bir düş olsam da siz çoktan düştünüz
gözümden ve ben artık gözüm açık düş göreceğime gerçekleri görüp hayatımı
biçimlendiriyorum ve insanları ve sizi sevdiğim kadar kendimi sevme gayreti
içerisinde umudumu saklı tutuyorum.
Ne siz ne de başkaları.
Ne dünde kalan yalancı dostlarım ne de gözünü kırpmadan yalan
söyleyenler ve canımı yakanlar…
Canımı daha da yakabilirsiniz ama ben asla can yakmayacağım
ve kimsenin yüreğini de kırmayacağım ve yürek kırıntılarımdan örüyorum ben işte
hem hayatımı hem de yazdıklarımı ve yazacaklarımı…
Ve ben aslında gerçeğim hep de gerçek oldum ve inanılmaz
gerçekçiyim de üstelik hayal kurmayı da asla bırakmadım ve asla ihmal etmeden
içimdeki o yaralı çocuğu…
Elimde değil: sevmeden yaşayamam ben…