‘’Seni kitap kadar seviyorum.
Sen olmayınca deprem bile olmuyor
şehirde.
Senin gözlüğünü taktım, camdan
gökyüzüne
Baktım: Teşekkür ederim beyaz bulutun
için.’’(Alıntı)
Tam teşekküllü bir sevgi bu, Tanrı
ise muhtırasını çoktan verdi ve içimdeki dehlizi beyaza boyadım ben şiirlerle
ve yüklendiğim mevsimi tecrit ettim ansızın…
Ah, çektiğin nutuklar, bayım ve aşkın
şahlanan kırbacı.
Bir iki hikâye ne ki yazdığım? Sen
asıl yazmadıklarımdan sor beni…
Telaşlıyım bu aralar doğruyu söylemek
gerekirse kendimi bildim bileli.
Ne Pişekarım ne Karagöz ama kara
gözlerine b/aktığımda tanıdık geldi bana bakışın ve ifa ettiğim her şey malum
olmakta bir gün evvelinden en azından dik yokuşları düz biliyorum ben hayallere
daldıkça.
Ufkumda saklıdır mizacım ve mihrabım.
Uyuduğum kadar da mutluyum: seninle
tavaf ettiğim gezegen ve ellerim kayboluyor ellerinin içinde bir yandan da
içerliyorum hayata ama biliyorum ki gördüğüm rüyayı uyandığımda
hatırlamayacağım oysaki ısmarlamıştım ben bunca hayali sersem sepelek yaşadığım
kadar yaşattığım sevginin iklimi ve esen rüzgârı sen bildiğim yaz akşamlarında.
Meymenetsiz kimi insan yüzlerinde:
nur değil saklı olan belki de dağılan nar gibi insan izlekleri hem insan
sevdiği kadar bahtiyar değil mi?
Yeltenmiyorum artık mutlu olmaya
yaşarken ve sevebildiğimden öte ulaştım ulaşacağım en tepe Makama ve
mırıldandığım dualarımı tek duyan nasıl ki Tanrı artık kimseyi sevmiyorum
Rabbim kadar ve hiç olmadığım kadar mutluyum mademki yakınım Allah’a.
Çöktü kurduğum köprüler ve çürük
çıktı pazardan aldığım elmalar bense sadece bileğimi dişliyorum ki zaman donsun
diye ve şerh düşsün evren: sabit kalan anda nasıl ki saklı mevcudiyetim ve işte
sonsuzluğun yayında gidip geliyorum keman gibi bilediğim kadar notaları
bilmediğim kadar karanlığı ve kök hücrelerimde sabitlediğim duyguların ki aşkın
en ulu rakımında bazen bir kuş olup da konuyorum işte İlahi Aşka.
Kaybolduğum değil asla yalan
kaybettiklerim de.
Ucundayım göğün kancasısın ve kancık
diye birbirini yerin dibine batıran insanlardan haz etmiyorum.
Bir rengim de yok benim ve asası
saklıdır yüreğimde bir ömür ettiğim yeminlerin.
Şiir olmaya meylettim bir kere kalemi
elime aldığım ölümsüz olacağımı da tahmin ettiğim unutulmaz gecemde.
Bilememişim de öncesinde hayatın
şiirlerden ibaret olduğunu ve her anımda da şiirlerin mevcut olduğunu.
Şair kulağıma fısıldıyor ikide bir
bense ikiletmeden dönemiyorum yüzümü ona ve Sağır Sultan dahi duymuşken nasıl
da ağırdan alıyorum duyduklarımı:
‘’Harften, virgülden, kelimeden şiire
dönemiyorum,
Dizeyi filan çıkardım aramızdan
görüyorsunuz
Ya sabır ya şiir ya tahammül ya aşk
Şiire dönmek istiyorum şiire dönmek
istiyorum…’’
Kulağımda tıkaç yüreğimde tıpa ve
tıpa tıp benzediğim şiirler hep de şiirlere öykündüğümü yeni yeni anlıyorum.
Dilim yanıyor sözcüklerden ve ellerim
terliyor devasa sınav salonlarında ve o uzun okul koridorlarında ben hep
sayılarla ve formüllerle bir de t-tabloları ile mücadele verip sayılarla ve
finans verileri ile iştigal etmişken nereden bilebilirdim şiirin ve aşkın içine
düştüğümü aslında içimde saklı binlerce şifreyi yaza yaza şiirlerde ve
yazılarda bulacağımı?
Çimdiklediğim kadar sözcükleri
çemkiren iblise de itibar etmediğim ve göl kadar sakin gül kadar güzel kokan
kan gibi yakıcı ve kar gibi içimi aydınlatan tek heceli sözcüklerle kurduğum
ilişki ise çok başka.
Gam yüklü madem notalar.
Mademki gem vurdum kaleme.
Mademki cin gibi akıllıyım
çocukluğumdan beri.
Mademki aşk kadar sabırsızım ve
yakıcı.
Hamt ettiğim kadar Rabbime ve işte
soluk soluğa kaldığım bir yazının arifesinde geceyi nasıl da kucakladım
sessizlikle ihya olmanın vereceği huzuru resmettiğim şu boş beyaz sayfaları
anamın ak sütü gibi helalinden cümlelerle doldurmanın ve kendime bir cennet
inşa etmemin de coşkusu başka hiçbir şeyde yok ne de olsa her birini aşk ile
yapıyorum ve aşina olduğum aşka hep de yükleniyorum günüm de gecem de sevmeden
geçmemişken bir ömür…
Bir şiir olmaktan öte şiirin ele
geçirdiği bedenim ve ruhum ve şiire meylettiğim ömrün öksüz kalan özlemi ve
öznemle ve de öz verimle bir ön söz yazmaksa romana yürekten taşanı ben nasıl
dindirebilirim eğer ki sevmeyip yazmazsam?
‘’Bu bir şiir değildir’’ dediğinizi
duyar gibiyim ve bence de bu bir şiir değil ama ben hicretiyim şiirin ve aşkın
elbet şiarım da gaipten gelen coşkumla bana musallat olan o bitimsiz umudum ve
inancım ve kendimle olan yolculuğumda bitmeyen katlar çıktığım kâinata ve her
halükarda şiirler benim gıdam gerçi zaman zaman şiirin tek kelimesini
hissetmiyorum diğer yandan da damarlarımda akan kanın ve gördüğüm her nesnenin
her insanın da sonsuz şiire tekabül ettiğini derinden hissediyorum ve mademki
öyle diyorsunuz canınız sağ olsun:
Sizi mi kıracağım, bayım elbet bu bir
şiir değildir ama şiir olmaya namzet ve şiir yazmaya dair o kadar çok geçerli
sebebim var ki tıpkı aşk ikliminde salınan bir yaprak gibi en çok severken
yüreğimin titrediği ve yazdığımda titremenin sona erip huzura kavuştuğum en
azından bir süreliğine…