Bir renktir tutkuma sarılı bir düş bir yemin ve sair yenilgi bense şair kimliğimden de öte şiar edinmişken sevgiyi varsın olsun yanılsamaların baş şehrinde saklı olsun acılarım ve kutsalım iken sevgi varsın kudursun zalim ve iblis ve ihlaslı yüreğimi bilen koruyan ve kutsayan iken Tanrı.

Gökteki serkeş âlem: hani, hani, sırra kadem basan düşlere ekili sevdiklerim sevecen kimliklerine inandığım lakin içlerindeki karanlığı yere göğe sığdıramadıkları kadar yalanlarını ve haset varlıklarını…

Ağır hasar aldığım mı?

Hani, Sağır Sultan dahi duymuşken ve de alabildiğine temkinli bana el uzatan o manivela kasıtlı kasıtsız yok sayıldığım yükümdeki ağırlık ne ki hem pahada ağır olan sevgiyi, inancı ve umudu ben s/onsuzluğa taşıma gayretiyle asla da sinmediğim gibi silmişken nice sağır ve sığ insanı.

Hüznümle muhalifim dünyanın yalancı mutluluğuna ve mıntıkamda saklıyım ben mihrabım da yerinde mizansenlerde saklı suretler de hele ki siması tanıdık yabancılar yok mu ansızın yüreğimde ağırladığım ve kat çıktığım hidayetin basamakları ve onca insan yakın bildiğim sağım ve solum ve önüm ve arkam ve tek servetim nasıl ki ilk gün baş koydum ben bu yola insanlara duyduğum sevginin nihayetinde infilak ettiği sefil yüreğimin ve kalemimin radarına kalp gözünü bahşeden yüce Rabbim.

Kotası doldu günün.

Kordan hecelerde saklı değil üstünü örtmediğim duygularım ve ben tüm varlığımla tüm sessizliğimle avaz avaz bağırıyorum Allah aşkımla ve sevgimle ve…

Sağdıcım kayıplarda.

Ve aşk ah, aşk: ayıp addedilen çocukluk yıllarımda ben korkuyla ararken aşkın anlamını ve de aşkı meğerse içimde saklı bir evrenmiş bir ömür evet, bir ömür sevginin sürdürdüğüm saltanatı.

Bizim buralar: anlayacağınız İstanbul’un göbeği.

Ve rengimle ve rakımımla âşık olduğum şehir ve insanlara biçtiğim kılıf da değil hani varsa yoksa ben her birini ta derine yerleştirdim kendimi bildim bileli.

Mahcup kılındığım bazen insanların tebessüm ettiği ve işte saf addedilen varlığım safiyet dolu ve ben aşkın hırkasını sadece dört yaşında iken geçirdim üstüme.

Şarkılar mı geçkin yoksa aşk için çok mu geç?

İyi de bacak kadar boyumla aşkın asaletini algılayıp utançla da sorarken anneme: ‘’aşk nedir ne değildir…’’ diye…

Efkârım diz boyu.

Ve endamım.

Çarpık düzen addedilmeyen henüz ne de olsa her şey yolunda gitmekteydi ben çocukken belki de algıda yanılsama ve işte o gün bu gün hep önüme baktım ve çevremde olan olmayan kim ise yüreğimde sakladım.

Gönül isterdi ki…

Sahi, istese ayrı istemese ayrı dert.

İyi da istemekle âşık olmaz ki insan ya da aşka kavuşmaz ve işte sona ramak kala kaskatı yüreklerin isindi aşkın da inancın da yumuşacık sesinde umutlar besliyorum gelecek güne.

Gözüm aydın günüm de aydınlık be, azizim…

Senin de gözün aydın olsun.

Şatafatlı yalnızlığımla bir salınıyorum ki sorma gitsin.

Hibeli evler gibi yürekler.

Hacizli sevdalar ve aşkın ölçümü iken kredi kartının limiti…

Yine de biliyorum aşka sadık insanlar var derviş misali peşlerine düştüğüm üstelik kadın erkek fark etmez ne de olsa aşk da sevgi de yürek işi.

Miskin bir güne tembihli.

Miadı dolmamış hüzünler kadar temkinli.

Ve işte çocuk kalbimde saklı nice kayıt:

Sahi, aşk nedir mirim?

Aşk bir eksen midir yoksa bir enkaz mıdır dünde kalan ve rengi solgun bir çiçek midir ya da çürük bir meyve tadında.

Arşı alaya çıkmış sözcükler:

Aşka aşina.

Aşikâr olansa aşka özlem ama…

Bildiğin gibi değil, azizim: aşk öyle bir servet ki evrenin sana armağan ettiği ve şakıyan sözcüklerden diktiğim şiirler ve hikâyeler ve romanlar.

Mümkün değil aşk olmasa yaşayamazdım ben.

Aşkın aş erdiği varsa yoksa yaşama sevinci ve işte kilitli kalbimde saklı nice kırıntısı aşkın.

Hümayunu evrenin.

Aşkın rahmeti ve dokunulmazlığı…

Belki de bir kehanet aşk ya da rivayet ve bilsem de aşkın da mutluluğun bir şehir efsanesi olduğunu boylu boyunca serildim iklime ve yüreğimden dökülen her sözcük ve kalemim zaten aşkın ta kendisi ve idamesi.

Resmi kayıtlarda saklı kimlik numaram ve ben henüz ezberledim ve ezbere de konuşmasın insanlar hani asla da ima etmesinler sadece yüreklerinde saklı art niyeti ve kötülüğü imha etsinle.

Çocukluğumdan bu yana ne çok insanı sakladım dualarımda yüreğim de gerisi mi?

Lafügüzaf, be azizim hem: sen de aldın payını.

Bense aldım boyumun ölçüsünü ve illa ki boyumu aşan duygulara yolculuk yaptım ve işte kalemimle ölçüp biçiyorum da içimdeki engin araziyi.

Yürek coğrafyam.

Vatanıma duyduğum aşk.

En başta Rabbim tek sırdaşım ve beni koruyan İlahi Güce hep muhtaç hep de yakınım dün ve bu gün ve yarın…

İlahi mekanizme iş başında ve kimse ederi olmayan İlahi Adalet zaten gereğini yapmakta.

Gözümde büyüttüğüm insanlar gözümden düşen.

Gözlerinden tek yaş düşmesin diye nasıl da yaş döktüm hem ben.

Renkler.

Sıfatlar.

İsimler.

Özneler.

Özgün bir ritim işte aşkın meali ve emsalsiz bir yolculuk.

Günü kayırdı Allah beni de.

Bense dünde kaykılmış ne var ne yoksa kadraja aldım ve işte aşkın resmini bir kere daha çektim.

Çekincelerimi de tıktım sandığıma.

Sandukamsa pek ihtişamlı ve baş koyduğum yoldan asla olmayacak dönüşüm elbet kader bana vakit verdiği sürece.

Irkı ve dini ve dili yok aşkın yine de kayrasında yalnızlığın ben aşkı, hep tek kişilik yaşamadım mı?

Hoppa kimlikler değil hayta rüzgâr hiç değil hoyrat mevsim ise hiç mi hiç ve işte hiçliğin sarmalında giydiğim bir içlik adeta yüreğimin sesine duyarsız kalamadığım ve kalemin, yaz, dediği.

Öyküm mü?

Yoksa öldürdüğüm nefsim mi?

Yoksa öykündüğüm yine kendim mi iken?

Öz veri ve önsezi ve de dünümü ve acılarımı hali hazırda ötenazi yapamadığım gel gör ki insanların beni ve birbirlerini sürekli ötekileştirdiği…

İyi de etim ne budum ne ve ben daha ne kadar başkalarının yerine de sevebileceğim en çok da kimse haz etmeyen benden hep mi kendime uzak kalacağım birileri uğruna?

Restleştiğim dünya düzeni düzenden çok düzeneğin ve sistemin çöktüğü ben ise asla omuzlarım çökmeden asla yere çömmeden sadece iç sesimin ve Rabbimin buyruğunu yerine getirip sevip de insanları kalem sayesinde dillendiriyorum.

Dil yaram.

Yürek yaram.

Damgalanmış iken sözcüklerim.

Yetersiz addedilen varlığım…

Ve işte tok sesi kaderin.

Cıngıl ise çok tanıdık çünkü adı aşk, azizim:

Eh, sana da aşk olsun…