Mahfuz hayallerimden damlayan sızı ve
aşkın hicreti
Manen körüklenmiş bir aşkın meali
İlla ki satır başı etmeliydi evrenin
dillere destan hikâyesini
Ve aşkı şiar bilenlerden
Yalnızlığın hicrinde saklı rüzgârın
Sayıkladığı ve kopardığı yaprakları
kayıran mevsim
Dilbaz kalem
Şahbaz öykü
Muhafız alayı sözcüklerin kalemi
körükleyen aşkın ruhu
Sitemin değil özlemin sesi olmalı
şiir
Aşkın şanına yaraşır
Yüreğe hazır nazır bir hayali ikbal
bilen
Şairin devasa yüreğinde kopan fırtına
Ve işte şair düştü yollara aşk
uğruna.
Sonrası mı?
O halde bekleyin sıranızı, sevgili
okur
Sizlersiz geçmez bu ömür varsa yoksa
gözleriniz
Ve kalpten dökülen güzel
eleştirileriniz nasıl da başımın tacı…
‘’Benim tereddütsüz bağlı olduğum şey
sen değilsin, yazmak. Yazarken seni hiç düşünmüyorum. Aynı biçimde senin bağlı
olduğun da ben değilim. Yazdıklarım. Sevgili okur seni seviyorum ve dostluğumuz
sonsuzluk vaadi taşıyor. ’’(İ. Aral)
Çürük düşlerimi imha ettim ne de olsa
ihya edilesi bir yürek vardı bekleyen bir o kadar nice yürek mademki baş
koymuştum yazmaya ve vicdanımı rahat kılandı yazmak başımı yastığa her
koyduğumda.
Mahfuz düşlerim vardı misal halen de
mevcut.
Bir sekant uzunluğunda acım bazen bir
ömrün kuyruğuna takılı kâh melankoli yüklü kâh umuda dair hislerim.
Bir ömür uyuduğum güzellik uykusundan
ansızın uyandım o gece. Senelerden 2012 ve aylardan Ekim: eh, yıl dönümü
yaklaşmaktı kalemimin doğduğu tarihin üzerinden on sene geçmişken bense yüz
sene gençleştim ve sıfır beden iken kalemin hulasası şimdilerde koca kâinatı
içine saklayacak kadar büyüdü ve devleşti gördüğüm ve yaşadığım yeni hayatın
ibrazı ve ifası ve ihya edilesi benliği ki sonsuzluğa denk düşen.
Yalnızlığın mimi.
İçtenliğin hicri.
Sevginin de muadili ve müdavimi.
İpek kaftanım, saçımı bağladığım ince
eşarbın aslında dün nasılsam bu gün de öyleyim ve değişmeyi reddediyorum
üstelik ta baştan.
Havuç kemirdiğim lise yıllarım ve o
kadar çok havuç yiyordum ki bir baktım ki: rengim turuncuya dönmüş ve o gün bu
gündür havuç yemeyi yasak kıldım bedenime ve şükür eski ak pakça tenime döndüm
ne de olsa doğal yaşamayı yaşlanmayı şiar edinmiş katıksız bir doğasever olarak
ne zamanki makyaj yapmaya yeltensem birkaç kilo havuçla hallederim bu işi
kısaca dün neysem bu gün de oyum.
Bunca açılım ve kendimi bildim bileli
geçtiğim yollar ve hayal âlemim elbet kimine göre reddi güç kabulü güç bu
bağlamda sevgi dolu olduğum kadar da huysuzum çocukluğumdan beri ve aklıma neyi
koydumsa yapmışımdır.
Dünümde saklı bir kitap: Küçük
kadınlar.
Ve hayatımda birden fazla okuduğum
tek kitap unvanını da kimseye kaptırmadı bu bağlamda favorim de hep Jo olmuştu.
Hasbelkader esinlendiğim gençlik rüzgârı
ve kalem tutmayı kendime yakıştırdığım en çok da öğrenci kimliğimi yitirmediğim
ara ara esen rüzgârla öğretmen kürsüsünde oturduğum yılların bende yarattığı
mutluluk da cabası.
Bir hayalim vardı herkes gibi lise
bittiğinde: avukat olmak.
İkinci seçimimse psikolog olmaktı.
Üçüncüsü ise işletme ve ne yazık ki
ben üniversitelerin edebiyat fakültesini araya dahi sıkıştırmamıştım meslek
seçiminde bulunduğum o uçarı yıllarım ben hala hayata pembe gözlüklerle
baktığım kadar güzellik uykumdan da uyanmam adına kırk yaşını beklemiştim ve
işte o gecedir her şeyin başlangıcı.
Sözcüklerden atlas bir yorgan
diktiğim.
Kitapları yer yatağı yaptığım.
Romanları ve klasikleri çeyiz
sandığıma tıkıştırdığım…
Eh, ne anladım bu işten?
Evlenmek için miydi bunca hazırlık
yoksa allameme mi olacaktım okulum bitmiş olsa da.
Kısaca harala gürele yaşadığım yıllar
asla farkındalık kazanmadığım sadece düz bir yol ve korumacı ailem ve benim
fütursuz hayallerim…
Yazdığım üç beş şiir derken yirmili
yaşlarımda çalışma hayatına adım attığım ve edebiyat ve de yazarlık hayallerimi
rafa kaldırdığım.
Altı üstü düş bellediğim adeta
rafadan bir yumurta yer gibi kabuğunu soyduğum ve ekmeğimi bandığım ne varsa
önüme serili sofrada.
Her şey bir ömür hazır önüme kondu.
Yemeğim, çamaşırım gereken gerekmeyen
ne varsa asla elimi sürmedim ev işine bu arada hayallerimle kapışıyor bir
yandan da sevmediğim mesleğimi icra ediyordum gerçi sonradan mesleğimi
benimsedim bağrıma bastım ama…
Lakayt idi insanlar sonuçta iş
dünyası.
Rekabet ve hırs odaklı banka
çalışanları bense bankanın havasını pek bir sever olmuştum ta ki istifayı
bastığım güne değin.
Bir analiz filan değildi yaptığım
sadece aykırı ruhumla mesleğimle dans ediyordum ve dünyada saklı o cennetin
peşine düşmüşken bendeniz.
Soyut varsayımlar.
Somut insan izlekleri.
Soy ağacım.
Soyadım.
Sonram.
Bir de öncem.
Ya, andaki mevcudiyetim?
Bir satıra ancak sığan hayatım adına
CV denen formatı bir rütbe olarak taşıdığım ve o CV nin açılımı: yazdıkça
yazdım unvanlar ekledim ama aradığım o mükemmel iş ortamını ve cenneti
bulamadım girdiğim ortamlarda.
Aklımda yoktu yazmak.
Sadece hesap kitap yapıyordum
yağdırıyordum bütçe analizlerini ve sayısız evrak, denklemler ve muhasebe
kayıtları, bankanın girdisi çıktısı.
Evet, kalem elimdeydi ama kaleme ben
hükmediyordum.
Sonra sevdalandığım öğretmenlik
maceram ve kalem yine elimdeydi ama bu sefer ders notu tutuyor sınav kâğıtlarına
bakıyor ve sil baştan yabancı dil öğretiyordum öğrencilerime bu sefer yine âşık
oldum çünkü öğretmenlikti hayallerimin racon kestiği bir o kadar kendimi iyi
hissettiğim…
Vurgun yiyen bir dalgıçtım ve
ambarında yabancı dilin sözcüklerle eşleşen yaptığım çeviriler, aldığım ders
notları ve öğrettiğim pek çok şey de İngilizcenin yanında çünkü ben sevgiyle
ekiyordum cümlelerimi önce sevmekten geçiyordu yolum: öğrencilerimi sevdiğim ve
öğretmen arkadaşlarımı ve kendimi sevdiğim ve mutluluktan kanatlarım çıkmıştı.
Araya giren onca şey.
Sağlık sorunları ve ailevi sorunlar
nihayetinde devasa bir es verdiğim hayata bir o kadar o es aslında sonsuzlukla
kilitli iken ya da boşluğu sonsuzluğa hibe etmişti ve hoş beş ediyordum tüm boş
zamanlarımda oyalanacak bir şeyler bulmak adına aslında kendimi merkeze
yatırmıştım ve kendimdim kendimin hedef tahtası ta ki kalemi bu sefer başka bir
amaç için elime aldığım ve işte kâinat rotamı tayin etmişti.
O gün bu gündür içinde bulunduğum
faaliyet yani yazmanın verdiği coşku ve okumalarıma da derinlik kazandıran
üstelik iyi bir okuyucu olduğuna emin olan bendeniz anlamıştım ki: ben meğer
hiçbir şey okumamışım.
Sözcüklerden motifler işlediğim.
Hayallerden şiirler türettiğim.
Aklımın dar sokaklarında firar eden hikâyeler
ve bir iki de roman sığdırmışken bu yazma serüvenimde şimdi bakıyorum da dolu
dolu bir on yıl nasıl da coşkuyla yazmışım yazmaktayım da ve yazdıran Rabbime
şükürler olsun.
Hayatımın o uzun devre arasından bir
adım sonrası elbet düşünmesi bile mutluluk veren yazma coşkusunu ve serüvenin
hayata ve de kâğıda geçirdiğim ve çok teşekkür ediyorum sizlere, değerli
okuyucularım.
On yıldır beni yalnız bırakmadığınız
için ve ben ilk günkü heyecan ve coşkumdan da fazlasını taşırken ve kâğıda
kaleme dökmeye doyamadığım…
Doğum günün kutlu olsun sevgili
kalemim ve sizler iyi ki varsınız sevgili okurlarım iyi ki…
teşekkür ederim