Düşlerim terli ve nemli belki de temkinliyim artık düş g/ördüğümde ve kurmadığım hayallerden inşa ettiğim o zemin.

Bekası duyguların bazen bakaya kalan ve beynamaz esintisi zemherinin.

Damarlarımdaki mürekkebi seviyorum ve sevgiyle ihya ediyorum yüreği.

Bazen mimozalar konduruyorum sayfaya bazen bir kuş konuyor ruhuma yoksa ben sevgiyle kuş mu konduruyorum da sözcüklerime düşüyorum yollara…

Başım öne düşmeden ve aklım düne gitmeden.

Resmigeçidi günün, gecede saklı bir derviş misali zikrim de fikrim de aynı.

Zihnimdeki bulgular bazen kundaklanan düşüncelerim.

Hurafeler saklı belki de kıyıda köşede ve izbelerde saklı heceler ve işte tutuyorum kulağından diziyorum bir bir sayfaya.

Ben aydınlığım.

Ben güneşim.

Gecenin teşrifi ile teftiş ettiğim boş sokaklar loş kaldırımlar.

Hazan sırdaşım hüzünse yoldaşım ve gönlün muhtırası kayrasında saklıyım yalnızlığın.

Dip dibe.

Diz dize.

Aslında ben tekil ve yalın bir coşkuyum illa ki içime astığım illa ki içime esen ters rüzgârım.

Zanlar ya da zamlı tarifesi insanlığın ki muhatap olmadığım kimine göre çivi çiviyi söküyor bense değil sökmek çakmaya kıyamıyorum yalın ve ince duvarlara derken yeniden duvarlar örüyorum örtülü ödenek gibi tek tek not ediyorum.

Horasan tepesinde dikili sancağım.

Geceden sabaha uzanıp şafak saydığım bazense şafağımın attığı ve işte almadığım nabzı hayatın belki de ritim bozukluğudur sözcüklerin bazen yolda kaybolduğu ve kaybettiğim hayallerim ya da çalınan ve ıskaladığım mutluluk.

Şerbetli kimi insan.

Kimisi şaibeli.

Hazır ol da nöbet tuttuğum ülke sınırlarındaki Mehmetçik gibi.

Metanetim.

Mecalim.

Muadilim.

Mealim.

Matbu sözcükler değil tekerrür eden hiç değil ben ki tevazu yüklü bir neferiyim evrenin.

Azade hayaller azmettiren kimse nasıl da günahkâr.

Kıyama her durduğumda kıyılan içim ve maneviyatla doyan ruhum bedenimi de es geçtiğim.

Hırpani bir bulut zuhur etti ansızın. Ufka dikili gözlerimde yerinden çıktı neredeyse ve ben umuttum madem ve mademki tünemiştim buluta afaki bir coşkuyla tebessümler ektim ve eledim dünümü elledim içimdeki çocuğun başını sancılı zamanın na’şını serdim surlara ve ser verdim sır vermedim aslında sırra kadem basanların ardından iyiden iyiye çekildim kabuğuma.

Bazen telaşla arşınladığım.

Bazense kaplumbağa adımlarıyla savsakladığım mutluluk.

Dillenen muradım Allah katkında ve tutulan nutkum belki de haşmetli bir esinti idim yüreğin ihya ettiği sonsuzluğa d/okunma arzusu ile imha ettiğim dünüm ve telaşın albenisinde bazen yanlışa düştüğüm bazen unutup dünümü kendime küstüğü.

Bayramımdı gece.

Bayramımdı sevgi.

Bataryası tükenen yüreğim ve işte semirdikçe hüzün bol keseden sevip yazdığım ve tebessümler ektiğim olmadı sil baştan neyse yazılmış belki de yüzlerce sayfayı sildiğim.

Silinmez alın yazımla münazara edip başım gözüm üstüne koyduğum ve ertesi günümü yaşanır kılan üç beş sayfayı da okuyucuya baş göz ettiğim.

Her halükarda bir taslak.

Bazense tasalandığım.

Tahayyül ettiğimden de öte tevafuk sayesinde rastlaştığım.

Bir piyango bileti gibi kalemi elime aldığımda neyse çıkacak kurada o büyük ikramiye ve tavus kuşu gibi kabarmadan haiz olduğum o tek zerre kum tanesiyle baş başa.

Hazandan damlayan.

Yazın son günlerini yaşarken usulca adımladığımız hüzünlü Eylül yine de hüznü yok sayıp baş tacı ettiğimiz Eylül.

Bohçası mademki kayıp dünün ve mademki bonkörce harcadık ömrü o halde duygular fora aşkı katık ettiğimiz kadar hayata aşılası tepeler bazen dibi görüp bazen bozguna uğradığımım yine de umudu elden bırakmadan.

Hazin bir son değil bilakis huzurlu bir dünyanın bizi beklediği kanaati ile dur durak bilmeden sevip yaşamanın da verdiği sevinç gibi aralıksız nöbette ve yürek de içtimada madem elbet yola devam…