Daha da fazlasi
Bir yansımanın başşehrisin, sen
karanlık bense bir hipotezi çürütme kaygısıyla sonlandırıyorum varlığımı.
Haşmetli bir sözcük diliyorum
dilemmasında evrenin, katlar çıkacağım büyüklükte ömrün romanı ve diskalifiye
edildiğim güne dönüp bir bakıyorum ki…
Annemin çığlığı ve yorgun rahmi.
Gecenin gözleri koyu ve ameliyathane
masasında gözlerimi açıyorum diri ve dingin bildiğim dünyaya bilip bilmeden
yediğim tokadı sahipleniyorum da sessiz benliğim aksanı olmayan bir dilde
ağlamaya başlıyor ivedilikle ve her nasılsa herkes mutlanıyor ve gözlerimdeki
lacivert parıltılar sonlanıyor bir anda.
Uyumalıyım aslında uyuduğum dokuz
ayın sonunda biliyorum ki bir ömür asla sahip olamayacağım o cenin pozisyonuna
ve fukara yüreğimle duygularım daha ilk günden kıvırılıyor içimde bir yerlere
biliyorum da içerlemenin gereksiz olduğunu ama yaş aldıkça içime kaçmaktan men
edemiyorum kendimi.
Kurban edilen bir asa.
Aşk bildiğim değil öğreneceğim bir
şey ve şevkim kırılsa da aşka âşık oluyorum, sonlanmaya dair tüm dürtülerim ve
açlığımı önceleri sütle gideriyorum.
Kocaman bir ağzı var biberonun.
Kocaman da bir gülümseme hâsıl oluyor
karnım her doyduğunda ve sonlanmayan bir istek sevilme arzusu bu yüzden sık sık
ağlıyorum bir kucağa kavuşmak adına bırakılmamak üzere defalarca kitleniyorum o
kadına.
Kadının rahmeti.
İnsan olmanın gayesi.
Gaipten gelen seslerle de ruhum
besleniyor.
R/eşit olmayı diliyorum bir süre
sonra ve bilsem de bunun asla mümkün olmayacağını.
Huzurum yerinde ve mutluluğum da.
Bir bakmışım ki r/eşit olmanın
güncesini ve vadesini çoktan doldurmuşum ve istikrarla yaş alıyorum.
Kat izleri var her yaşın.
Yirmi ve üstüne koyduğum onluklar
aslında bir duvar saksısına gömmeliymiş göbek bağımı yine de sehven gelişiyor
aidiyet duygum en çok da toprağa çıplak ayakla basma özlemim.
Gölgelerin teşrif ettiği bir ikindi
vakti.
Işıkların süzüldüğü; yüzümün de.
S/üzgün olan ne varsa peşine düştüğüm
sonra da kıblemi sabit tuttuğum ve temcit pilavı gibi gelenler gidenleri
aratıyor ve onlar gitmekten yorulmuyor ben ise uğurlamaktan.
Kasnağı var mı sahi duyguların?
Sezilerimde saklı kimi insanın
ezikliği bu yüzden mazlumları daha bir yakın buluyorum hem kendime hem Mevla’ya
hem de evrene.
Evreler var ve de geçiştirdiğim ve
kuramlar ve kurallar bir de aidiyet duygumu biteviye sorguladığım.
Yana yakıla filan da geçmiyor ömür ta
ki taşkın bentleri aşıp da kendine yeni mecralar ararken.
Ebegümeci şarkılar ve de sözcüklerin
mırıltısına eşlik eden.
Kesif bir sessizlik sözcüklerin
doğasında saklı gel gör ki ne zaman şiir inşa ediyorum o sessiz ümmetten daha
çok aşka bağlanıyorum, rahmeti ile çoğaldığım kimi zaman yuhalandığım ve hala
kendimde değilim gerçi kendimden gitmiş de değilim ama…
Yuvarladığım ne varsa yokuş aşağı ve
inip inip yeniden taşıyorum eteğimden dökülen taşları ta ki kendime bir mabet
inşa edene kadar.
Satırlar yakamoz.
İmgeler sağaltım.
Aşk ise imlecin ta kendisi.
Ve tüm noktalama işaretlerine
hürmetimi sunuyorum bazen kala kalıyorum bir soru ekinde ne cevap vermem
gerektiğini bilmeden…
Ve bilip bilmeden yaşadığım bir ömür,
hacmi geniş hicvi de bitimsiz.
Bir şarkı olmanın vakti geldi belli
ki ve hala bir şarkıda karar kılamadığım belki de bir bebeğin dünyaya
geldiğinde attığı o ilk çığlık aslında sonsuzluğun şarkısına damga vuran elbet
yüreğime yerleştirdiğim ve doğası umudun illa ki hüzünden geçiyor ve mutluluğa
açılan kapıya varmak adına kim bilir daha kaç çığlık atıyor insanoğlu?
Duyulsam da duyulmasam da
duyumsadığım kadarım hatta daha da fazlası…
Çok çok teşekkür ediyorum
Yürekleriniz dert görmesin asla.
Kesif bir sessizlik sözcüklerin doğasında saklı gel gör ki ne zaman şiir inşa ediyorum o sessiz ümmetten daha çok aşka bağlanıyorum, rahmeti ile çoğaldığım kimi zaman yuhalandığım ve hala kendimde değilim gerçi kendimden gitmiş de değilim ama…
Yuvarladığım ne varsa yokuş aşağı ve inip inip yeniden taşıyorum eteğimden dökülen taşları ta ki kendime bir mabet inşa edene kadar.
Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Çok teşekkür ederim arkadaşım
Eksik olma
Sevgimlesin