Tam teşekküllü duyguların iz düşümü göğe tanıklık eden bir kuş belki de aralıksız sektiğim bir yürekten diğerine.

Hüznün balta girmemiş kaygılarında saklıyım.

Hayatta neyse mustarip olduğum tam teşekküllü bir bina inşa etmenin de telaşı ile baş koyduğum hayatta farklı farklı iklimlerde yaşıyor ve yaşatıyorum da duygularımı.

Devasa bir ambar aklımın teknesi ve tekkesi.

Hayata ve çağa uyumsuz bir dervişim belki de artık insanların gözünde neye tekabül ettiğimi sorgulamaktan da gına geldiği.

Mimozalar bir açıyor bir soluyor ve ben yüreğimdeki çiçekleri aralıksız sularken ne yazık ki çürüyor ve soluyor tüm çiçeklerim.

Çiçek olmayı isteyense ben değilim çünkü tomurcuklarım ve dalım ve yapraklarımla devasa bir kaosa meyyal hayatım.

Zincirlendiğim kadar da içinde yaşadığım zemheri.

Yaz mevsiminde yaşadığım aşırı sıcaklığa rağmen buzlarım erimiyor ve biliyorum da derin dondurucuda insanların beni bile isteye unuttuğunu.

Aldığım eğitim, izini sürdüğüm formasyon ve bakir tınısı ruhumun bazen gel geç duygulara saplanıp kendimi delice sorguladığım.

Telaşla sevdiğim kadar telaşla da yaşıyorum yazın dünyasında bir noktaya denk düşmek bile benim için hayalden öte vakıf olduğum bir gönül zenginliği ve yaşadığım dünyada saklı tuttuğum acılarım ne zamanki kalemi elime alayım ardı arkası kesilmiyor cümlelerimin.

Hayata geçirdiğim nice duygu nice hikâye ve işte iki arada bir derede kaldığım.

Yaşadığım hayatın izdihamı bu bağlamda tenhalarda konaklayıp usul usul yağıyor yüreğimdeki kar asla da birbirine ziyan vermeden nasıl da usulca ve ahenkle hayatı beyaz ve temiz ve masum ve yaşanır kılıyorlar.

Kılı kırk yardığım bir gerçek.

Kırkladığım acılarım.

Kıtlama yapıyorum her gün şiirlerin deminde yüzüp derininde boğuluyorum ve kalemim benim can simidim.

İstifli belki milyonlarca sözcük ve cümle kayıtlı alt belleğimde bir o kadar bir ömür kullanmayıp yazarken dağarcığımdan tek tek sökün eden.

Zihnimse asla yorgun değil en azından yüreğim kadar bu bağlamda aralıksız verdiğim komutlarla şekilleniyor yazdıklarım ve imha edemediğim kalbimi nasıl da ihbar ediyorum.

Değerli yazarın da dediği gibi:

‘’… yazarken o kadar kendim oluyorum ki dünyaya karşı korunaksız kalıyorum.’’

Öncemde yazıyor olmasam da içimi hep altın tepside sunmuşken insanlara şimdilerde tüm soyut duyguları somut bir hale dönüştürüyorum.

Yüreğin yongası da rotası da illa ki kalemimle yaptığım yolculuk.

Yorgun kültürlerin dinç dimağı…

Şakıyan yüreğin esintisi.

Yalnızlığınsa kabrinde ansızın dirilip cümlelerle dans ettiğim.

Hoyrat rüzgâra hem kızgın hem müteşekkirim elbet hizaya gelmesi gereken şeyler saklı zihnimde: şey sözcüğünü kullanmaktan haz etmesem de bazı duygular bir şekle bürünemiyor bazı insanlar da.

Kimliksiz bir coğrafya iken bu bitimsiz devasa esinti ve işte ruhumun da atlas yorganı.

Çift dikiş okumadım bir ömür ama çift dikiş acılar çekiyorum bazense çekiniyorum insanlardan ve sevdiğim kadar hem uzağındayım hayatın hem de ta içinde.

Köklerim sağlam olmasa nice olurdu halim ve işte köklüyorum duygularımı bazen palazlanıyorlar bazense çürüyüp enkaza dönüşüyor yüreğim.

İhtimal dâhilinde olsa da mutluluk ve bir o kadar farazi…

Ama ihtimaller dâhilinde gerçek kılabiliyorum da mutlu olmayı en azından bir detayda büyüyor sevincim bir detay hayatın geneline tekabül ediyor ve doğurgan hüznüm meylediyor bu sefer mutluluğa.

Çölün Mecnun’u.

Leyla’nın ise imkânsız addedilen varlığı.

Her şeyi göze alıp bir o kadar göz ardı edip baş koyduğum yol.

Mevsimler salkım saçak hüznüm bariz mutluluk olası.

Ve nasıl da katılıyorum sevgili yazara:

‘’Benim için sana yüreğimi sunmanın tek ve en iyi bildiğim yolu yazmak. Bunu sen de dâhil bütün riskleri göze alarak yapıyorum. Çünkü seni seviyorum ve dostluğumuz sonsuzluk vaadi taşıyor.’’