Terk edilmişliğin resmini çizebilir misin şair ya da şahit olduğun bir imgeyi bir masala döndürebilir misin?

Kimliğinde saklı gizin ve mağdur olduğun her izin sisli tarifesi demlendiğin kadar duygularda dertlendiğinle hemhal vurucu bir sözcükte kaskatı kesilmiş benliğinle az mı hicap ettin bir ömür?

Kilitli çeyiz sandığın.

Yüreğindeki kilim.

Mağdurluğunun mizacına etkisi ve de…

Elem kuşları mademki en yakın dostların o halde tünediğin dizeden azat et kanatlarını.

Kanadığın yerden kanıyorsun evrene.

Kanattığın dizelerden alıyorsun ilhamını ve perdeli göğün tek muhatabısın çünkü sen bulutlara âşık ve aşina yaralı bir kuşsun.

Martaval okuyan iblise şer yüklediğin.

Şerh düştüğün ilham perinle neyse alıp veremediğin.

Sanırım bu yüzden seviyorum seni ve de kendimi elbet sen bensin ve asla da beylik bir rüzgâr değil bu savrulduğum ve savunduğum her ilkede sen varsın.

Bir çöl çiçeği olabilirdim.

Ya da bir dağ lalesi.

Karda açmayı sevdim ben ve zemherilerde üşürken açtım da açmaza her girdiğimde çiçek oldum ve her kaçtığımda kendimden bir Yıldıza büründüm.

İkilem yüklü ruhum ve sahip olduğum iki ismim öylesine uç ki birbirine ve ucu bucağı görünmez coğrafyalarda izini sürdüm içimdeki gizemin.

Hasretini çektiğim kim varsa gidip dönmesi mümkün olmayan.

Bir de gitmeyenler var ki içimden…

Bir içimlik addedilmesin de şiirlerim ve işte kendime seslendiğim.

Metruk bir evde nöbet tutan berduş rüzgâr.

İzbelerde saklı sırlar.

İndinde hayatın ivedilikle gerçekleşen ne varsa ve müzmin acılardan çıkıp da yola muadili olduğum nice sahne ve işte en önde kendimi seyrediyorum aslında kendime alkış tutuyorum aslında…

Yuhaladığım yine kendim.

Yuvalandığım da.

Yuvarlandığım ve de.

Yumup da gözlerimi ağzımı da kapattığım ve dilemması sessizliğin ve karanlığın.

İllet bir sırsa içimde saklı olan.

İhbar ettiğimse süt liman yüreğim değil bilakis acılarla beslendiğim ve cihandaki nefreti yüzüme püskürtenler sayesinde kendimi kolaylıkla kabullenip daha çok sevebildiğim.

Irgatıyım da hayatın.

Irak olduğum iklimler kadar içimden firarım.

Bir nebze de olsa mutluluğu telaffuz edebildiğim en çok da kalemle istişare edip iç sesimi kayıt altına aldığım.

Baskınsa dış ses umurumda değil.

Kaçıncı baskısı ise acıların.

Bir bentse taştığım; bir beyitse yaslandığım.

Bekası ömrün sür git.

Bakaya kalan günüm sürgün edildiğim coğrafyaların da tozunu dumana kattığım.

Ve işte ilham perimle el sıkışıp kendimi kabullenmekle işe başladığım.

Sözcüklerim pervane aşka.

Sözcüklerim pervasız alabildiğine.

Pervazında duygunun bir kilim ördüğüm ve perakende acılardan toptan alım yapıp dengeyi tutturmak adına kalemin izafi kaydını somuta dönüştürmek adına yazarak can bulan duygularım ne de olsa sözcükler uçuşurken illa ki izini sürmeliyim evrenin ve duyduğum ayak sesinden yola çıkıp ayarını düzeltmeliyim alıcıların.

Tıpkı başımda uçuşan alıcı kuşlardan başımı alıp da darağacına elimle teslim olduğum hele ki şair ruhumla kendimin de celladı iken sözcüklerin de kalın bir sözlüğe denk düştüğü ve detaylarla acılarla beslenip şerh düştüğüm anda saklı mevcudiyetimle restimi de çekmişken hayata en çok da yanlışların ve yalanların önünü kesip kendimi adalete adamışken…

Elimden fazla bir şey gelmese de İlahi Adalete duyduğum inançla önünü alamadığım bir rüzgârım ben en çok da içime ters estiğim kadar ters yüz yaptığım ruhumun çıtasını yükseltip nemalanırken duygulardan ihbar ettiğimdir ömrün kıyılarına vuran sözcüklerim ve imgelerim ve de alametifarikası fıtratımın tıpkı kayyumdaki imlecin yanıp söndüğü evrenin de izini sürdüğüm en çok da sevgiyi boca edip sözcüklere kendime yarattığım dünyanın arka bahçesinde cenneti yaşadığım ve yaşattığım kadar içimdeki yetim çocuğu bir nebze de olsa mutlu olmayı başarmışken kanayan yüreğim iken dile gelen ve hamt edip acıların dahi keyfini sürerken…

Hele ki insan acılardan besleniyorsa…