Bir yenilginin mahsulüdür tüm
yazdıklarım ama asla bir yanılgı değil…
Ertelediğim mutluluğun da bastığım
davetiyesidir tüm şiirlerim ve imgelerim…
Ben rüzgârım.
Ben aşkım.
Ben aşina iken acılara ve açamadığım
yüreğimi defalarca açılandırdığımdandır içimin bitimsiz nidaları ve yüksek
sesli sözcüklerim.
Aksanımdır aşk.
Arayışımdır Yaratan.
Ant içtiğim ve öğrenci iken yüzlerce
defa okuduğum andımdır beni şekillendiren elbet Allah aşkına binaen vatanına
toprağına sevdalı.
Topa tutulduğumsa ne yalan ne bir
iddia: gerçeğim kendisi ve topa koyduğum mermidir benim yüreğimde şekillenen
yaşama aşkı.
Bir hümayunsa beni esir alan.
Bense Huda’mın sevdalısı.
Kimi martaval okur kimi masal.
Bense meydan okurum en çok da zalime
iblise ve nefsine yenik düşen sefil gölgelere…
Sonunda gölgemle de barıştım ya…
Ve başka ihsan istemeyen değil sadece
o filozof:
Gölge edenlere minnet etmeden
yolumdan da sapmadan benim evren ile savaşım öncesinde kendimle olan mücadelem
ve açık ara farkla öndeyim en önde işte.
Öykündüğüm bir Allah’ın kulu da
yoktur fihristimde:
Ben aşkla doğdum aşkla büyüdüm ve
aşka âşık oldum, sevgili azizim.
Su gibi de aziz ol.
Bazen yağan yağmur bazen kıraç
topraklar.
Batılı mı ömrün yoksa atıl olan bir
beyin göçü mü?
İdame ettiğim…
İnsanları idare ettiğim.
Yeter ki kimsenin kalbi kırılmasın
gelin görün ki ben sadece Allah’tan korkarım bir de kalp kırmaktan üstelik
sonsuz kere kırılmış kalbimden binlerce şiir sayısız öykü ve deneme yazdığım ve
asla yap-boz tahtası değildir vicdanım ve ruhum ve yüreğim ve öyküm.
Nadasa aldığım iç sesim bir ömür.
Tabi olduğum dış ses ve kuram dışı
iken varlığım kurallara da riayet ettiğim ve işte yazıyorum yasamı yazıyorum
yasımı yaşıyorum kaderimi…
Öncü kuvvetler saklı içimde Allah’ın
izniyle.
Dış güçler mi?
Asla umurumda olmaz.
Kimse de hükmedemez benliğime.
Bir hegemonya ise söz konusu olan ben
özgürüm.
Ama kul hakkı yemeden kimseyi üzmeden
ve saygı duyduğum insanlık ve evren en başta kendime olan saygım ve işte bir
adım sonrası…
Benim bir adım var.
Attığım ne çok adım.
Bir de öncesi ve sonrası.
Tevekkül yüklüyüm ama öncelikle şiar
edinmişken görevlerimi.
Görev insanıyım ve yüreğimi koymuşken
yaşamaya ve tüm vazifelerime…
Aşkla yaşamışken bir ömür.
Aşka aşinadır sözcüklerim.
Âşık olduğum defalarca.
Kendime düşkün.
Kendimden sıdkım sıyrılmışken…
Kaçtığım yine kendim.
Ve artık kucakladığım yine kendim.
Sözcüklerim doludizgin aşksa bir
şadırvan bilinmeze gebe evrenin bilindik en değerli duygusu ve işte İlahi Aşk
ile s/özlendiğim ve sözleştiğim.
Nice öz eleştiri kendime atıfta bulunduğum
asla da değil sağdan soldan kulağıma çalınanlar…
Hem bir insan ne için yaşar?
Öncelikle onuru.
Ve haysiyeti.
Namusu ve namahremi…
İştigal ettiğimse kendimi bildim
bileli…
Sevginin en müstakbel ve en mukaddes
duygu olduğu elbet öğreten ailem ve yaşadığım çevrede bana eşlik eden binlerce
güzellik gelin görün ki fi tarihinde.
Fil hafızalı münafıklar.
Balık hafızalı ben-merkezcil
insanlar.
Ben türkümü çığırırken vatan
sevgisinden ve inancından uzak üstüne üstelik sevgiyi ve maneviyatı küçümseyen
ve insan olduğunu iddia eden iki ayaklı şeytanlar.
Benim bir öyküm yok.
Benim binlerce öyküm var…
Her günü bir öykü t/adında yaşadığım
ve yaşattığım duygularım ve coşkum ve dinmeyen heyecanım.
Öncesinde hayatı ikiye b/öldüğüm:
1.
Hayatı yaşadığım kadar yaşatmak…
2.
Yazarken müdahil olduğum yazın
dünyasını hayattan ayrı tutmak…
Ve işte yeni seneye erişir erişmez
kendime koyduğum yeni kurallar ve sevgiyi daha çok büyüttüğüm ve ilkelerim ve
ruhum ve çocuk yanım…
Karambole giden ömür mü?
Ne gam, azizim.
Ölen varlığım mı yalnızlıkla terbiye
edildiğim?
Kimse bilemez ne kadar kalabalık bir
ruhum ve yüreğim olduğunu üstelik en haz etmediğim: birilerine bakıp da kendime
roller biçmek.
En haz etmediğim: yalana ve takılan
maskelere tahammülüm yok iken…
Hesap vermem gereken sadece İlahi
Güç.
Güç bela değil fırtına gibi estiğim
yaşarken ve yazarken ve severken bazense içime tersten esen rüzgâr…
Koyu gözleri gecenin.
Şeffaf teni mimarisinde aşk ile
oynaşan gölgeler elbet sevdalı şehir İstanbul kadar iki yakası bir araya
gelmeyen bendeniz…
Öylesine yalnız İstanbul gibi.
Öylesine kalabalık İstanbul gibi.
Bir yakadan diğerine değil de sadece
bir coğrafyadan başka bir kıtaya duygularım sayesinde geçip tavaf ettiğim kâinat
ve ben hayatı kuş bakışı izler ve yaşarken.
Sancılı değilim artık.
Sanrılı asla değil.
Sancağıma yapışmışken tüm benliğimle.
Sandığımda saklı iken her şey bir de
sanmadıklarım…
Sarmalında yaşama sevincinin kimse de
tüy dikemez ruhuma ve sevgi dolu yüreğime hele ki kendimi ilk kez bu kadar çok
ve coşkuyla severken…
Bu bağlamda müteşekkirim kin yüklü
kirli nidaları ile doğayı ve hayatı kirletenlere inat sonunda sevgi sevmeyi
başarmışken hele ki kendime ulaşmışken ömür yettiğince de yolumdan sapmayacağım
ve gözüm en tepede: O ilahi rakımda saklı benim maneviyatım ve hidayete ulaşma
çabam ve coşkum hem hem…
Sevilmek değil artık gayem sadece
sevginin ölçüsüzlüğünde daha da çok sevebildiğimin ve sevebileceğimin de
garantisi anbean Rabbime yakınlaşıp kendimle el sıkışmanın verdiği huzurla ve
özgürlükle selamlıyorum kâinatı ve kimse selamımı almayan zaten o selam bana
bir şekilde geri dönüyor ben Allah, diye diye uzlaşmışken her türlü musibeti
def edip de top tüfek kuşandığım ve işte tetikte ruhum da kalemim de çünkü:
benim adım sevgi.
teşekkür ederim