Buğrası dünün servet değerinde bir
ölüm olabilirdim en çok da ölümsüzlüğe nazire eden yetim varlığımdan akan
damlalar gibi.
Sözcüklerin basireti b/ağlanmadan
yazmalıydım ve kabullendiğim yazgıma bir alt yazı geçip günü nakşetmeliydim.
Çömezdi yoldan çıkan duygularım bazen
öfke ile gözümü yumduğum bazen hüzün ile yerleşkesinde sözcüklerin kan çanağı
imgeleri yağdırdığım gibi yağan rahmete de doyamadığım.
Tahayyül dahi edemezdim yarınların ne
getireceğini ama tebessüm ektim aralıksız şiir biçtim nasıl da pervasız.
Hükmünü veren geceye sokuldum ama
çekildi uzağa.
Pes etmedim çünkü geceye âşıktım.
Pasveren yıldızlara gülümsedim ne de
olsa ben de onlardan biriydim: belki Kutup Yıldızı belki Şimal…
Ekilesi düşlerim vardı hem paylaşmaya
doyamadığım.
Yakılası dünlerim vardı unutamadığım.
Unutulmuşluğun coğrafyasında saklı
idi uyruğum ne de olsa acıların yoktu uyruğu belki de bu yüzden karşı gelmiştim
kadere.
Af diledim sonra.
Arz ettim neyim var neyim yok.
Talep bulmak adına göğsümü ferah
tuttum ve fedaisi olduğum yıllardan firar ettim andaki rahvan bir atın sekteye
vurduğu ömrün de tozlu yolları gibi…
Kendi içimde gidip geldim.
Dışlandım ama dış ses değildi
muhatabım.
İçlendim ne de olsa iç sesimle
kendime bir cennet inşa etmiştim.
Şivesi yoktu hem hayatın ne de lehçesi.
Şiarımdı umut madem ve sevgiyle
eledim tüm negatif şıkları çok da şık durdu mademki zıt kutuplardı çeken
birbirine aşkı.
Uydum da zamana.
Uyamadığım kadar içimdeki hıza.
İvme kazanan bir yolculukta ipi göğüsledim
ve tek tek yıkadım ruhumun katmanlarını ve kat çıktım göğe ama yetmedi.
Çünkü gözün en tepede idi bense yerin
dibine sokulmuş.
Devasa duygular kâhin gibi
buyurmaktaydı işte ve işinin erbabı kadere ses etmemeye kararlıydım bu sefer.
Rica üzerine sevmemişken.
Benim için aşk, emir eri iken.
Bir kiptim belki de kibirsiz ve
kibarca reddettim ölümün çağrısını ve cüret ettim sevmeye ama bu sefer sadece
kendimi.
Kendimden geçmekse geçemediğim bir
köprü.
Geçimsiz addedilen ruhumsa kordan bir
hece:
İm idi iz bildiğim.
Aşk idi giz bildiğim.
Gam idi altın tepside sunulan.
Cin idi çizdiğim Ali’nin unvanı.
Hak yolundaydım işin aslı ve tüm
sözcükler lal alfabe ise kanamalı.
Kanadığım kadar da kanmışken dünyaya
ve insan olmanın en üstün meziyeti iken sevginin katlarında büyüyen yorgun ve
yaralı yüreğim.
Hamt ettim aralıksız Allah rızası
için yaşamanın da en güzel yanı buydu işte.
Baş koydum umuda.
Baş verdi gün ışığı.
Gece nasıl da soytarı bir imge.
Geçkin şarkılardan fal tuttum bu
sefer ve ak alnımla al kırmızısı bayrağımla sancağımı kavradım tek seferde.
İnsandım ben çünkü insandım…
Ve Mümin.
Ve Türk.
Ve aşk.
Ve yüce Hak.
Hak edip etmediğim ne varsa temize
geçirdim yeter ki temize çıkayım Allah katında.
Temiz kalmayı başardığım kadar
temkinle devam ettim yoluma çünkü bahşedilen hayatı ve kaderi yaşamaktı payıma
düşen tıpkı yeniden doğmak gibi her yeni günün sabahımda pencereme konan kuş
gibi…
Açtım kanatlarımı sadece.
Sadece s/üzüldüm durduk yere ya da
değil çünkü rahmetle almıştım ben abdestimi elbet Allah yolunda büyüyen iman
gücümden de doğarken şiirler ve hayaller ufkun çağrısı ve yürek ağrısı ile daim
kıldım yolculuğumu…