‘’Sonra içime ve hatta dışıma
kapandım…’’(Didem Madak)
Devasa bir büyüteç ruhuma tuttuğum ve
de bitmeyen tutukluluğum.
Yüreğimin gönyesinde saklı bir
acı-ölçer adeta kalemimin de bitimsiz nazı niyazı ile sarmalında hiçliğinde
devasa bir har adeta şair kimliğimdeki devasa yangın.
Az evvel çektim imdat kolunu ve
kapıma dayandı ilham perim.
Savruk nameler saklıydı ve alın teri
kokan her sözcük aşkı ihya eden yürekte saklı gizi tahayyül etmenin dahi mümkün
olmadığı.
İzafi idi hayaller gel gör ki her
birini gerçek kıldım.
Devamı gelmese de kavuştum
dileklerime…
En çok öğrenci olmayı sevdim ama
yetmedi ve öğretmenlik ülkümle çıktım kürsüye ve öğretmen kürsüsünde kendimi ve
öğrencilerimi ağırladım.
Ağırdan almıyordum hayatı ve coşkumla
hemhal hayallerimle iştigal yorgun filan da kılmıyordum ne ruhumu ne bedenimi.
Beylik bir tezahür filan değildi asla
ve beyzade iklimde sektim bir İstanbul Hanımefendisinin torunuydum madem.
Osmanlı’nın son günlerinde acısıyla
eşlik eden yaralı imparatorluğa ve saray soyundan gelen kökenim ama öncelikle
ben insan olmayı ve sevmeyi şiar edindim ve asla makam, mevki ayırt etmeden
insanları hep sevdim yüreğime soktum.
Mağdur ise kimisi.
Kim neyden mustarip ise.
Benimse bir öyküm yoktu çünkü
binlercesine haiz idim ve yaşadım ve acı çektim ve yazdım ve dumura uğradım ve
sevdim ve terk edildim üstelik en sevdiklerimdi bana ihanet eden.
Cırcır böceği idim aralıksız konuşan.
Umut ektim.
Kelebek idim belki de kelebek ömürlü
addedilen şiirlerim oysaki onlar s/onsuzluğun mührüydü ve ıslak imzamı attım
çekincelerimin altına ve çekyata uzandım aslında çektiğim kadar çileyi, çile
çile yünle de ördüm sayısın kilim ve battaniyeyi.
Ruhum battal boydu.
Yüreğim devasa bir koridor.
Aklımın iplerinde takılıydı
düşünceler ve asma katı evrenin belki de çatısı akan bir kulübe ve sarayımdı
mabedim yerle yeksan edilse de edimlerimde saklıydı kendime duyduğum hasretim.
Doğurgandı hüzün.
Delişmendi rüzgâr.
Divanesi olduğum aşk.
Aşikâr Aşiyan yollarına düştüm aşkın
peşine ve buğrasında gönlün beyitler sundum evrenin rahmine.
Anne değildim ama anaçtım.
İtibar ettiğimse sevgi ve umut
ekseninde saklı bir vaveyla
Muhabbet ehli gönlüm ve ihbar ettiğim
dikenlerim.
Ama yetmedi.
Çuvaldızı da batırdım kendime.
Ama sönmedim balon gibi.
Çünkü ben başaktım.
Eğik.
Sadece Allah katında boynum kıldan
ince.
Eğri de oturmadım doğru illa ki ve
hep doğruyu söyledim elbet kovuldum doksan dokuz milyon köyden.
Bilemedim de ihtiyar meclisine
seçileceğimi ve muhtar olarak da atandım o köylere ne de olsa evren vermişti
muhtırasını.
Sonra ne mi oldu?
Rahmetin sağanağına teslim olmakla
övündüm ve büyüklerimin öğütleri idi kulağıma küpe.
Tasfiye ettim ruhumu.
Tecrit ettim kimi duygumu.
Tebessüm ehli gökte kayan yıldızdım
madem ya da cennetimde açan bir gül.
İhbar ettim içimdeki çocuğu ve çok sevdim
çok.
En çok Rabbimi…
Arkası geldi sonra.
Uyuya kaldığım masa başında ansızın
uyandım ki…
Meğerse yazdığım masalların ve
şiirlerin başkahramanı ben ve de anlatıcısı üstelik tek okuyucusu iken hayatın
ve işte o gün kalemimi elime aldım ve o gün bu gündür yazıyorum mademki yazgıma
riayet ediyorum elbet sirayet eden ilham perimin eteklerine yapışmış aşkla hamt
eder ve anarken aralıksız Rabbimi…