Eşleştiğim.

Deşildiğim.

Bir mizansen bir firar…

Bir yitim.

Yatıya kaldığım hayat meali aşkın ne ki ölümle kesişmişken yolu insanın?

Buğday ambarında yaşadım koca ömür çünkü sevgi idi ırkım ve indim ve yitimimde saklı.

Gönle devasa bir ayraç koydum sonra ölçtüm biçtim hayatı.

Devasa idi acılarım ve delik uykularım.

Yitimden arda kalan yatıya kalan yaşlarım.

Bildiğimi de unuttum ve unutulduğumu unuttum da.

Yalnızlık aşkın dikeni ve Rabbim tek muhatabım.

Şerit değiştirmedi gitti ömür ve imkansızlığım ve isyan değil bir itiraf hiç değil çünkü tek gerçek ölüm.

Yatırdım kadar varlığımı çukura ve üstümdeki ölü toprağı saklayan Mevla’m.

Ömürden ömür gitti.

Yitimdim yatırdım belki de bir kul olsam da aciz sevdamla değer biçtim hayata insanlara.

Rotam kayıp.

Mekanım cennet olmayacak.

Cehennem ateşinde yandığım kadar yanacağım da yakardığıma biat.

Kıblem.

Rest çektiğim hayat.

Bir referans mı reverans mı yoksa yaşamak?

Gölgemden öte hazana müsvedde kâğıdım şunca şiir ve cümle.

Kayıplarım kadar ayıplarım.

Yalnızlığıma madalya taktığım.

Gönülden sevmek ne kelime ama artık yorgunum sevmelerden mizacımdaki yitimlerden.

Son ve sen.

Sen ve mevsim.

Benden öte çok öte.

Bensizliğe verdiğim rütbe.

Bir miladım da yok miadı dolan mutluluğa duyduğum öfke.

Salkım saçak duygularım serden de geçtim yardan da.

Yarenim içimdeki ölü çocuk ve ölü günüm ve ölümsüzlüğe duyduğum inanç söndü nihayetinde.

Selam ola hazan.

Selam ola ölüm.

Sedası ve mefkûresi sözcüklerin samanla sapı karıştıranlardan olmadım.

Ederim mi?

Atar damarım mı?

Yoksa şah damarımdan yakın tek varlık yakardığım ve bana sahip çıkan.

Çok özledim çok eski beni.

Sofam ve sofram ve soytarı hayallerim.

Sensizliğin kıblesinde sergüzeşt sözcüklerden ördüğüm hüzün hırkam ve sökülen dikişleri yüreğimin.

Bir kopça değil kopan.

Bir kıyametin öncüsü kıymetimin olmadığına vakıf olduğum kadar yakınım ölüme deştiğim ve dişlediğim kalemimle olan ilintim çünkü…

Çünkü…