Mavi’nin lahzasında tedirgin bir mevsim, sanrıların doluştuğu her izlekte yorgun kuşlar ve baş belası yağmaya dair gecenin indinde dolular.

Küskün renklerim; kırılgan imlerim…

Şehir başının tacı şiirlerin ve hüsrana dönük yüzünde aşkın bir selamı esirgeyen kör notalar.

 

 

 

 

Göğe perde çeken izafi yokuş

Gölgelerin de müridi içimde aksayan lehçe

Bir aşkı çok gördüler bir de neşemi çalan

Yalancı bir şiiri başıma yastık yaptığım yorgun yüreğim

Kümülâtif bir acıyla bahşedilen solgun yıllar.

 

Zanlar tutuşan yılların ardından

Kalan geride üç beş leke

Lakin yıkayarak yok kıldığım savurgan bir yürek benimki

Aşkı darp eden

Hazanı baş tacı

Mevsim varsın addedilsin solgun ve yalancı.

 

Kibirli bir telaş dokunaklı mizacın

Külüstür günlüğü

Sayfaları siyah beyaz ve nasıl da kirli.

Az evvel düştüm çamura

Bir nefsimi öldürdüğüm bir sevgime sadık benliğim

Her ne hikmetse solundan kalkan yıllar

Müptelası illa ki dünde saklı özetin

Yankısı duyulmayan bir çığlık gibi

Bir avazda kapı dışarı edildiğim.

 

Narin özlem,

Sulu gözlerim

Sözlerimde dirlik ve dinginlik çağrısı adeta

Bir heceden diğerine sürüklendiğim.

Yol yorgunu hangi deyişse sürüklendiğim

Mizacı garipsenen bir başkaldırı işte mütemadiyen

Soyutlandığım.

 

Yorgun hale;

Dökümlü etekleri maviden bozma bir kulübe

Zıt düştüğüm o meftun ihale

Her nasılsa asılı hüzün biteviye

Sömürülen yürekte tozutan satır başları

Şiire dönük yüzü hem muradım hem umutlarım.

 

Bir batında solacaksa neden olmasın?

Ölümle yaşam bir arada nasıl dokunmasın yüreğime?

Miadı dolmadan mevsimin

Gaipten gelen bir rüzgâr dinginliğimi süpüren

Reşit hükümlerle vahşi doğasında kâinatın

Koruyucu bir rahlede saklandığım yalanlardan.

 

Her adımda yiten;

Adımı unuttuğum her çağrıda kenetlendiğim

Kayıpların dokusunda bilumum hece sürüklendiğim

Zamansız vedalarım

Göz görmeyince de sever insan

Yeter ki gönlünde saklasın niyazlarını solmadan evren.