Zıpkın yemiş duygulardan yüreğimin
arakladığı çatı katı hayaller g/izini sürdüğüm mutluluğun kayıp anahtarı ve
tuzruhu kokan kâbuslardan arda kalan arka yakası hayatın.
Bir düş mevsimine denk düştüm bu gün
ve sarı çizmeli Mehmet Ağanın ayağından çıkan sevdasına ve mevsimin vefasına
sahip çıktım.
Ruhumdu girgin ve mazlum…
Ruhumdu solgun yüzümde askıya aldığım
sözcüklerin ayak izi.
Bir meltem.
Bir matem.
Bir renk cümbüşü yüreğimi istila eden
çiçekler misali Kordon boyu kardeş şehrin ve sevdanın öyküsünde saklı
hayallerin özeti.
Mevsim buyurdu ben âşık oldum.
Mevsim buyurdu ve söndü yangın.
Mevsim buyurdu sevmemi bense boynu
bükük aşka savruldum savrulalı yüreğin meali idi şiirlerim ve şirk koşan
gölgelerden uzağa savrulmanın verdiği huzurla baş koydum yalnızlığa ve düştüm
Hak yoluna.
Bildiklerimi bildirmeliydim madem…
Madem bilen biri vardı yazgıma boyun
eğdiğimin de vardiyası iken şiirlerim.
Kilitli yüreğimin mermer mezar
başlığı ve işte sükûnet dilendiğim evrenin yasaklı duası idi şiir yasadığım
sözcüklerin eklem yerlerinde açan imgeler idi adeta çiçeklerim ve çimende saklı
rüzgâr ve yürekte saklı çiy tanesi.
Ne de olsa çiğ çiğ yerdi beni ahvalim
bense dilemmasında aşkın ve sevginin ruhumu ölçtüm ve biçtim ve düştüm yollara…
Rüzgâr zıpkın yedi.
Ruhum zapt edildi.
İşte öyküm şimdi başlıyordu.
Önce azat ettim yaşlarımı savurdum
yanaklarıma:
Alı al moru mor düşler biriktirmiştim
madem iç cebimde ve çekincelerim soldu ve ruhum aforoz edildi ve eylemler hız
kesmeden zuhur etti.
Yetim mabedim yetemediğim kaderim saklım
saçak yüreğim nemli yağmurlu mevsim misali açığa vurdum ruhumu en çok da açığa
alınmışken bir ömür alçıya aldım bu sefer duygularımı ve işte o anıt mezarı
inşa ettim.
Tembihliydim büyüklerimden.
Tedbiri de bırakmadan elden.
Tansiyonu düşmeyen duygularımdan
dolayı ruhumu nasıl ki sel basmıştı ve el aman demeden el ayak çekilir çekilmez
de…
Boyutsuzluğum ve sevgimin
doyumsuzluğunun tesellisi tecelli etti gün ışığında ve seken kurşun misali
serptim yıldız tozumu ne de olsa tozu dumana katmakla iştigaldim nasıl ki sevgi
ve de sözcüklerdi meskenim ve meşrebim…
İnce ayar yapacaktım illa ki hüznüme
ve illa ki deşifre edecektim yasımı yansızlığımı ve de tüm yanlışlarımı
doğurgan kalemimde infaz edecektim.
Dolgundu gök kubbe ve de doygun.
Yatlıtılmışlığım ve efkârım hız
kesmedi.
Bünyem kaldırmazdı ne de olsa yeniden
aşka kenetlenmeyi ve şerh düştüm kâğıda şiarım nasıl ki yeni gün ve doğan
şafak…
Afaki düşlerin iz düşümü.
Araf’ta saklı ruhum hayattan yemişken
tokadını.
Hüzne biat ve bunca sevgisizliğe
inat…
Rakımı yoktu ki mevsimin mealinde
nasıl ki saklı tutmuştum g/izimi.
Delişmen bir manevra.
Doğurgan duygular.
Temaşası yüreğin ve küpeştesi
bilinmezin ve en çok da şah damarımda saklı kan ve sevdalandıkça hayata mevsime
şah damarımdan yakın olana duyduğum büyük aşk…
Metazori değildi hükmeden duyguların veballi
ve evet, hükmetse de firari idi aşkın manevrasında sadık kaldığım evrenin
tebaası iken sözcüklerim.
Ölgün güne yetiştim.
Olur olmaz her lafa inandım.
Ölmediğim kadar öykünüyordum da ölüme
ve ötenazi yaptığım aşk meleğim canlandı ve şahlandı duygularım kopacak
kıyametin öncüsü iken fıtratımdaki durgunluk ve de alametifarikası
yalnızlığımın kilit vurduğum yüreğimdeki devasa dalgalanmalar.
Ket vuran birileri vardı illa ki
madem ben kat çıktıkça coşkuma ve aşka…
Kat izimdi oysa sözcüklerde saklı
sırlarım ve işte dokunulmazlığında varlığımın kat ettiğim yol neydi ki hem?
Hemhal olduğum evren ruhumsa tozutan.
İştigal olduğum duygular engel
tanımadığım severken ve inanırken.
Borçluydum hem kâinata hem de boğazıma
kadar sevgiye batmıştım ve faiziyle ödedim de ne de olsa örtülü ödenekti
sayacımda takılı kum saati akıtırken kumunu ve zehirli yolan boca ederken
öfkesini…
Mantık tanımadığım kadar hayatta
mıntıkamda saklı olası kaygılarım bir mealim olmasa bile meramımdı Allah
katında saklı olan.
Mentollü bir şeker yemişçesine
boğazımın yandığı ve işte lav püskürten o yanardağ nasıl ki evrenin armağanı
idi kilitli yüreğimde dmelnemiş hicazın ve de hüznün melodisi idi aralıksız
çağlayan ve çalan ve çaldırdığım kalbim çalgı çengi hak getire hak ettiğinden
fazlasını çalmışken benden insanlar ve firari ruhumla salkım saçak misali
salınırken boşlukta.
Aşkın hümayunu.
Renklerin en asili.
Şiarım ve şah damarımdaki yangın git
gide büyürken…
Sev, diyendi Rahman ve sevecen mevsim
bazen şekli şemaili olmayan sözcüklerin bir ruha bir şiire büründüğü açık ara
farkla canım yanıyordu ve arşı alaya çıkmıştı acımın rüzgârında soğuyan ellerim
ve dermanım tükenirken…
Bir buse kondu alnıma: bilinmezin
hicretinde can buldum.
Bir basamak daha atlamıştım
renklerden aşkın beyazına bandım masumiyeti ve göğüs kafesimde besledim kuşları
ve kurşun döktüm yalnızlığa yine de ağırdı her şeyden üstün acının rötarı ve
radarı ve öykümle öykündüm uçan kuşlara ve kanatlanan yüreğimden paye biçtim
aşka bense çok ama çok geç kalmışken mutluluğa ve aşka…
Payidar olanla peyda olan arasında
bir denge kurmak adına baskın olan coşkumun münazara ettiği hüzün rüzgârıyla ve
peltekleşen dilinde sevdanın patavatsız bir enlemde ve alıntı bir boylamda saf
tuttuğum kadar da kalemin diri ve dingin mealinde sadece boyut atlamakla
kalmadım aldım da boyumun ölçüsünü ve pekişen hüznümü sabitledim yazdığım
şiirlerde yazdığım öykülerde.
Gün ölgündü.
S/üzgündüm solgun ve de ve…
Daim kılınmayacak bir mutluluk ve
aşkın özlemiyle aslında acımla beslendiğim kadar da hali hazırda açabildiğim
yüreğimde son perdeyi oynadı bilinmezliğin sakit olduğu bir zamanda bense mekânsız
ve boyutsuz ve dermansız yaşamanın hikâyesini yazarken olan yine bana olmuştu
ve olgun acılarıma ergen hayal kırıklıkları eklendi bir kez daha ve ezkaza
mutluluk dilemişken evrenden Tanrı yetişti imdadıma ve ölçüsüz sevdama sevgime
manzumeler hediye etti ve yüreğim de çiçeklenmişken ansızın soldum ansızın bir
kere daha kapandım önce içime sonra dışıma.
İçtimada unutulmuş yüreğimdeki
maruzatı elbet ve yeniden sundum Rabbime ve başımı okşayan ve huzur veren o
İlahi Esintide bir kere daha duyumsadım ki aşk bana hem yakın hem çok t/uzaktı
ve işte İlahi Aşkın mealinde haiz olduğum tek zerremle şerh düştüm güne ve
vakitsiz esen rüzgâra ve özlemin özlemini çeken yüreğimle yeniden pes ettim ama
paslamadım da duygularımı bir sonraki güne ve çöreklenen hüzün ve hayal
kırıklığı ile anladım ki:
Çok erkendi ölmek için ve de çok geç
aşka düşmek adına…