Çat kapi temmuz
Dolunayın vakur hıçkırığında saklı
bir yaygara içimi esefle sıvazladığım ve düş kırıntılarıma talip çıkan bir
sayaç gibi ve benlik bir efkârla tökezlesem de dik durduğumun müjdecisidir
sevgiyle boyadığım satırlar.
Ne düş sihirbazıyım ne Pinokyo hatta
ve hatta Külkedisi olmayı da reddettim ben ne de olsa babasının biricik
prensesi belki de yenilgisiydim, efkârın iz düşümünde yetim kalmayı asla
dilemediğim bir mevsimde s/özlendiğim yalnızlığa düştü yolum lakin düşmedi
başım yana ve diklendiğim rüzgârla sevişiyor kalemim aşkın da ela gözlerinde
geceyi recmediyorum ve de resimler çiziyorum.
Akasya düşler durağında bir binek
aracı ruhum madem…
Matemle örtüşen çocukluk düşlerim ve
hala çocuk kalmayı başardığım belki de beşeri kaygılarımı uyutup sonsuzlukla
izdivacına talip bir düş örüntüsüyüm ben ve mağlup gölgelerle kapışıp
sardunyamda büyüyor hikâyelerim.
Mevsim nazlı.
Mevsim pür-ü pak.
Hangi mevsimsem yağıyor cümlelerim.
Hangi cümle isem mevsimi
kundaklıyorum ve yılgılarım ve yanılgılarım…
Ah, bir de bitmeyen yenilgilerim ve
yergiler ve işte Haziranı da toprağa verdim bu sene ve çat kapı Temmuz.
Bir yıldız alayı adımı çağıran…
Hayır, hayır, bir gül bahçesi ismimi
hicveden.
Sözcüklerim aşkla ve ismim ruhumla
özdeş ve işte tebessümle doğuran gamzelerinde şiirlerin tereddütsüz seviyor ve
yazıyorum belki de yazgımı değiştirmek adına asla da ödün vermeden kendimden ve
değişmeyen tek şey iken değişimin ta kendisi ve yutkunduğum gece ve kustuğum
imge ve satır aralarına ektiğim tohumlar belki de aşka ve kendine gebe bir
terennüm…
Doğumumu müjdeleyen şavkı rahmetin.
Aşkın da hulasası ve yeminlerimde
saklı sözcüklerim ve aşkın izini sürüp kendimle yüzleştiğim ve her çığlıkta
sessizliğin ne de büyük bir nimet olduğuna vakıfım.
Resmi yok ki Temmuzun ve çiziyorum.
Aşkın da izini süren kırlangıcın
kanatlarına tünüyorum.
Sevdalı mehtap ve seyyah gölgem ve
aşkın nakşı elbet yüreğim iken ibrem bir de gün yüzlü bir kadın iken annem ve
rahmetin eşiğinde devindiğim mevsimde Temmuz’u kolluyorum ilk günden geceden
belli ki mevsimin yolunu g/özlüyorum hala da kani olamadığım yaz güneşinde
eriyen buzullarım elbet dünya ile arama set çektiğim bir ömrün yakasında âşık
olduğum iki yakalı bir düş iken canım şehrim, sevdalı İstanbul’um.
Kanatlarında iki mahrem yakanın…
Aşkın da kulvarında ket vurduğum
mutluluğun.
Kambersiz düğün misali aşk ile
kalemin vurulduğu.
Ve yumuk yumuk gözlerinde yeni doğan
bir bebekmişçesine yazdığım her şiirde aslında kendime hasretimi dizginlediğim
ve şehre ukde kalan bir şehirli gibi içimdeki tetiğe basılı özlemle rehavetimin
kundaklandığı her gecede gönül penceremde doğan mehtap gibi dikizlediğim her
iki yakası özlemin ve aşkın elbet adı İstanbul iken uçuşan ruhumun katmerli
semtlerinde dokunduğum bir bir.
Bir nota belki de yüreğimin kıyısına
vuran.
Bir nokta belki de özrümü sunup
gerisin geri kaçtığım.
Bir imlecin büyüsü ise sarmalında
hidayetin kanlı gözlerinde trafik lambasının dur işaretine uymayıp bir şiirle
kazaya sebebiyet veren son hızla kalemimin uçurumdan sürüklendiği…
Bir diyez.
Hayır, hayır, ödediğim bir diyet.
Ben ki aşkın neferi ve feri.
Temmuz sıcağına gebe bir hasretle son
sürat sürdüğüm arabamda direksiyonu her kırdığımda kalemin ucu da kırılıp
yüreğim çatırdarken.
Ve şehre âşık bir şair.
Şiire âşık bir şehir.
Yazın güzelliğinde açan bir çiçek.
Ait olduğum kâinat ve kanatlarımda
gün yüzlü sevdalar ve ben mahremiyetin g/izinden ayrılıp ifşa ettiğim
haletiruhiyem hele ki Temmuz, Temmuz olalı böylesine sıcak ve sevgi
görmemişken…