Hangi rengin daha solgun ve hangisinin daha gösterişli olduğunu seçme hakkı tanınmadı bana ve kim bilir daha nice insana…

Kız çocuğu olarak dünyaya gelmesi insanın ve işte temelin o gün o an atıldığı.

Takriben bir ömür bir o kadar tecrit edildiği kadar insanın…

Soluduğumuz hava ve de: ah, ne kıymetliymiş nefes almak ve aldığın nefesi geri vermek bir o kadar nefsiyle ve sevdikleriyle sınanırken insanın.

Tayin olma şansım tanınsaydı bana en ücra köşesine atanmak isterdim güzel ülkemin nadide köylerinden birinde bir köy öğretmeni olmayı çok ama çok isterdim ve istedim ama…

Kanunda ansızın yapılan bir değişiklikle asil öğretmen olarak atanma şansımı ne yazık ki kaybetmiştim bundan seneler çok seneler önce ki…

Sene desem de asır desem de bin yaşında değilim bir o kadar içimde saklı çocukla hali hazırda koşturabilirim de bir sınıftan diğerine gelin görün ki: son bir yıldır özellikle o hastane senin bu hastane benim gidip geliyorum mekik dokuyorum ve ben hala annemin küçük kız çocuğuyum.

Nefes almakla eş değer bir hazine imiş meğer yaşamak ve annem son zamanlarda hele ki nefes alıp verme problemi yaşarken ve de daha nicesi sıkıntı ile sınanırken ki…

Tek sınanan annem değil ben de sınavda en ön sırada elimde kalem önümde boş bir sayfa oturmaktayım hani derler ya:

‘’Sınıfın ineği…’’

Sıfatlar ve daha nicesi adınızın başına eklenen ve ben hala lisedeki o genç kızım ve yaş aldığım kadar o günden beri ne çok da yas eklendi ismimin başına arada uçuşan zanları bertaraf etsem bile hayat sizden illa ki bir şeyler çalmakta ve hayat annemi benden çalmasın diye gecem gündüzüm onunla dolu ve ettiğim dualarla.

Mükemmel bir insan olmak adına bir ömür çaba sarf ettim ve de iyi bir insan olmak adına ve son bir yıldır benim inancımı son bir yıldır benim evlatlık vazifelerimi nasıl da sorgulamakta hem de en yakınlarım…

En yakınlarım dediğime de bakmayın hani bir elin beş parmağından bile az bu bağlamda içimdeki sevgi dağı erimiyor ama hüzün dağım eriyip yaşlarımı da çağlamasına vesile.

Bayramın ilk günü.

Merak etmeyin: dert yanmayacağım çünkü alacağım son darbeyi ben daha dünden almışken.

Edebiyatın ne ile sınırlı olduğunu kestirmek bazen zor bazen de imkânsız hani en özelini ifşa etmek ve etik olarak neye denk düştüğümü bilmeden iç sesim yaz, dediği için de akıp gidiyor sözcüklerim.

Nefes alıp vermede büyük problem yaşarken annem ayrıca yorgun vücudunda alarm da verirken en başta kalbi doktorların hakkını ben nasıl öderim işte bayramın ilk günü sadece bir dakika görebilmek adına annemin kaç saat beklemiş olmamın asla bir önemi yok çünkü annem hali hazırda beni beklerken ve beni asla bekletmezken net olan bir şey var ki:

Ben bir ömür ben bin asır annemi sırtımda taşısam ödeyemem hakkını elbette her anne asil elbette her anne evlatlarına düşkün ve ben ne öğrendiğimse annemden öğrendiğim için minnettarım ona.

Duygularımın izi mi?

Taviz vermediklerim mi?

İnanın ki: şu saatten sonra hiçbir şeyin önemi yok çünkü aile mefhumuna kimin ne anlam yüklediğinden de öte kendi egosu ve bencilliği ile mutlu mesut yaşayabilirken insanlar ve de en başta yakınlarımın nezdinde ben ve annem yok sayılmışken anladım ki kan bağı bir numaralı etken değil/miş insan hayatında ve işte bu zor zamanlarımda beni yalnız bırakmayan nice güzel insan sayıları az ama özünde güzellik saklı insanlar sayesinde ayaktayım elbet gücümü Allah’tan aldığım da tek gerçek.

Kim neyin derdinde kimi insan ise insanlara can olabilmekte hayatını kurtarabilmekte hele ki doktorlarımızın canla başla çalıştığı hastanelerde ben nasıl öderim hakkını asil doktorlarımızın?

Annemi ambulansla hastaneye götürdüğüm gece bir de üstüne kalbi beş dakika durmuşken nasıl saçlarım bir gecede ağarmaz?

Sözcüklerim hür.

Ruhum hür.

İnsanlara duyduğum saygı sonsuz ve bu çerçevede zorlanarak yazıyorum da bu yazımı çünkü adeta ihanet ediyormuşçasına beni yarı yolda bırakanlara da ben insan olarak elimden geldiğimi ardıma koymazken şu da bir gerçek ki: annemin ölme ihtimalini saklı tutsa da doktorlar onu hayata döndürmek adına nasıl da çabalıyorlar son bir aydır.

Ve bir o kadar yoğun bakımda yaşama savaşı veren nice hasta ve benim gibi nice hasta yakını.

Hal böyleyken kimisi annemin helvasını kavurdu bile daha da beteri…

Kadın ölmeden değil onu sevmek çoktan toprağa gömmüşken bazıları.

Allah’tan ümit nasıl ki kesilmez ve ben annem iyi olsun diye dua edip beklerken her şeyden ümidimi kesmemi söyleyenler ve bu sefer umudumun dirayetimin sınandığı ve insan kendin kaybetme noktasına da geldi mi lakin…

Ben şükürler olsun ki ayaktayım ve başım dik annemin yanındayım.

Bu, bizim ilk hastane maceramız değil ve yüce Rabbim her seferinde yardım etti bize annemin nefes alamaması bile bir engel teşkil etmiyor doktorların nezdinde çünkü onlar Hipokrat yemini etmiş mesleğine âşık insanlar…

Yazımın başında da belirttiğim gibi:

Ben de mesleğime âşık olmuştum.

Yetmedi başka mesleklere yönelip bu aşkı çoğaltmıştım çünkü yaşamak sevgiyle ve umutla ve iman gücü ile değer kazanıyor ve işte mutluluğun temeli de tam olarak bu…

Her halükarda sınandığım kadar her an da her şey olabilir yine de ben tüm benliğimle annemin yaşamasını istiyorum ve ona bakmak benim için bir şereftir hasta yatağında onu bir başına bırakan kimse artık benim için bir yıkım olsa da öncesinde bir şeyleri aştığım için daha da dirayetli metanetle bekliyorum hayatın sürprizi iyi olsun diye de için için Rabbime yalvarıyorum.

Bu gün Bayram, sevgili dostlar.

Evet, bu gün bayram ve hayatın ne olduğunu en çok da güvendiğim insanlar gözüme soka soka gösterdiler hele ki dün ve bu gün.

Kafka’yı kıskandığım doğrudur nasıl ki Kafka, edebiyattan ibaret ve işte bu aforizma benim için çok şeye eşdeğer ve ekliyorum bir sözcük daha:

Ben edebiyattan ve hüzünden ibaretim.

Hüznümle kafa bulanlar hali hazırda şu satırları okuyorlarsa eğer biliyorum ki bayram işte bu andır bu cümlenin sökün ettiği yüreğimde saklı daha da nice duygu barınmakta:

Elbet en başta sevgi.

İnanç ve umut ve işte bu üçgenin minvalinde yazma aşkıma eklenen binlerce duygu ve sözcük hal hazırda kıskandığım tek bir yazar da yok hani Kafka dışında bir o kadar kalemimi derinlemesine sorgulamak da birincil vazifem iken mazur görünüz eksiklerimi şimdilik bir yandan bir şeyler eksilirken bir yandan da büyüyen nice duygu saklı içimde kendimle dost olmayı başarmakla iştigal ve ben bir ömür Allah rızası için yaşayıp da insanları başımda taşımışken ve işte…

Şimdi sıra kendime geldi belki de çok geç ya da değil bunu sadece Allah bilir ama ben görevlerimi layıkıyla yapmak adına gücümü Rabbimden alıyorum.

Duyguların radarına takılan bir cümle daha yazmak isterdim ama bu cümleyi sarf eden kişi mutlu olmasın diye o cümleyi yazmıyorum zaten de görmezden geliyorum karanlık varlığını kimse artık kimsesizliğimle mutlu mesut bir bayram geçirirken.

Her şeye hazırlıklı olmam sürekli empoze edilirken ben ümidimi asla kesmiyorum Rabbimden ve sadece dua edip bekliyorum…

Bayramlar hep hüzün vermiştir hele ki babamdan sonra ama bu bayram başka bir hüzün seyrinde sınandığım kadar da sahip olduklarıma şükrettiğim ve annem bana yeter aile anlamında.

Özgür bıraktım bu gün kalemimi ve işte bir bir döşedim sayfayı belki aklıma eser uzay çöplüğüne gömerim bu yazımı belki de bir başkasını yazarım yine ve elbette ama sözcükler efsunlu oldu mu tutkum da büyürken günbegün ve ben hamt ettiğim kadar niyaz eyliyorum bu bayram günü.

Bayramınız mübarek olsun, sevgili dostlarım ve sevdiklerinizin kıymetini bilin asla da baş koyduğunuz insanlık yolundan geri dönmeyin.

Günümüzde sevginin de dostluğun da genelde maddiyatla ölçülüp biçildiği bir dünyada şu son on yıldır yazdıklarımı yok sayan bunca insandan ben daha ne beklerim ki?

Yine de böyle olsun istemezdim çünkü ben onların her birini Allah dostu belledim kan bağımdan da önce…

Mutlu bayramlar.

Mutlu kalın ve sevdiklerinizle hayatın tadını çıkarın lütfen…