İrdelenecek bir ihtimal daha var şehrin batı yakasında saklı doğan ve batmayan güneş…

Surlarında saklıyım şehrin ve yürek kıblemin uzantısı iken gölgemden seken kurşunlar.

Bir vecizenin tarhında.

Bir yankını fısıltısında.

Uyuduğum ne ki uymadığım şu çarpık düzenin ne lehçesiyim ne de nefretin kinin bekçisi…

Beylik değildir hem benim hüznüm ve beylik değildir sevincim içimde yaşattığım güzüm…

Ölgün gözlerinde şehir ışıklarının doğu yakasına sekiyorum bu sefer hem şehrin hem şiirin.

Müdavimi olduğum gök kubbe ve berrak kalbim ve umudum ve asaletim ön sözü olmayan bir şiire meylettim aslında uzandığım tutamadığım rüzgârı tek solukta içime çektim.

Hayata tutamağım sevginde geçen yolum.

İndinde aşkın inhisarında sözcüklerin ve bakir imgelerin yeri göğü kaplarken mutu ve hayal gücü.

Bense sadece şiirden ibaret değilim ve…

Etten kemikten ibaret olsam bile biliyorum bu fani bedeni dünde bırakıp diğer âlemin yolcusu olacağım.

Hikâyeler ve gönül çeşmem.

Ucundan kan damlayan kalemim.

Kabrime uzak düşmanın tuzağına alışık olduğum kadar da saf tuttuğum s/afiyetim ve sancılı doğumum ve çilekeş rüyalarım bir o kadar pembeleşen bir güne sığamazken bazen cendere iken yaşatılan cennetimde saklı hem içim hem huzurum hem de kolluk kuvvetim iken koruyucu melekler ve hayal gücümden de öteye yolculuk yaptığım bir duayen iken sevginin çığlığı ve özleme bandığım sevgili aslında semazen yüreğimle salındığım ufkun çağrısı bazen ağıtlar yaktığım ve tüm sözcükleri ve şiirleri bağrıma bastığım…

Ağrıma gitse bile ön görülen zulüm alt ettiğimdir zalim ve şeytan:

Şerrine lanet okusam bile işim de olmaz belaya davet eden üslubunda zemherinin beyan ettiğimse mal varlığım değil insanlığım ve kalp gözüm.

Renkler salınımında duyguların eşleştiğim hayallerin bir batında doğduğu ve doğan geceye ve güneşe ş/aşkın gözlerle bakarken ne de güzel bir b/aşka yaşamak.

Hazan değilim.

Hüzün bohçamda saklı iken imgelerim.

Düzeni bozan değilim dümeni kırdığım yalan kalemi kırdığım yalan kalbimin kırıldığı da yalan tarumar edilse de iç dünyam sesine kulak asmadığım dış sesin öfkesinden zulmünden uzak bir rotada aşkı kıblem bildiğim yalnızlıksa doğamda saklı ve dualarımda.

Yaşaran gözlerim ve yeşeren umudum.

İpliği pazara çıkan kötülerin kötülüklerin karşısında sessiz duramadığım kadar saklı tuttuğum mutum.

Ben şiirim ama yetinmem.

Ben sevdalı şehrim ama azımsanmam.

Ben aşkın sefil esiri ben aşkın beti benzi ben aşkım aşikâr ama sızarım da usulca duygularımdan arda kalanla yanar yaşar yazarım.

Bir arpa boyu yol almadığımsa yalan asla da gözüm arkada kalmadan önüme baktığım kadar yağarım yağdırırım.

Ruhumun güncesi.

Aşkın şeceresi.

Acımınsa reçetesi.

Bir düş ekini; bir düş ekimi…

Sözcüklerin koyu kanı kan damlayan yorgun mahlasım ve atlastan yüreğim bense köhne ve metruk bir lahidin içinde g/izlendiğim kadar kendime müptela kendime düşman kendime köle, esrikli duyguların indindeki o esareti sonlandırma gayreti ile güdüyorum kalemi belki de emir eriyim kâinatın ve kalemle iştigal çevremde sarılı kale duvarlarım ve çelik gibi irademle çemkiren iblise şer okuyorum.

‘’Çünkü tamamlanma yeri dünya değil, ahiret. Gideceğimiz yer geldiğimiz yerden iyi olsun da… Sen içindeki güneşi parlak tutmaya bak, bulutları da fazla önemseme. Bulutlar önünden gelir geçer. Bak bu anahtar kelime; GEÇER!”(Alıntı)

Tekbir getiren iç sesim ve hizaladığım heceler.

Göğün kabrinde yerkürenin gizeminde saklı doğaüstü bir yaratı mıdır sahiden de aşk ve hayaller?

İzini sürdüğüm o metruk yalnızlık.

Hicvinde ölümün hicretinde ömrün…

Güleç bir çocuk gibi günü kovalarken gece…

Şiarı aşk olan yüreğin inhisarında saklı binlerce hece.

Bu da geçer azizim bil ki bu da geçer…