Bir sözcük olmaya namzet…
Hangi düş’ ün sağanağıydın
Kundaklanmış iç sesin rüzgârına kapılmış…
Taşkın bir nehirdim
Ben ve düş sandığım:
Yakamozların fısıltısı dinmedi
Ne hayallerim ne de yangınlar sönmek
bilmedi
Sıvadığım kadar kollarımı
Sınandığıma delalet sisli şehrin
yolları
Hüzün ve de sair duygu
Ne çömezdim ne usta
Zihnimde alabora olmuş düşünceler
Firarımı erteledim
Günde saklı kehanet geceye erdi madem
Iskaladığım kadar hayatı mutluydum.
Bir ibaresi yoktu yaşamın
Ne de izahı
Delişmen olsa ne ki yürek
Mademki delik yüreğin yoktu ilacı
Ah etmedim vah da
Ağırladığım kadar düşleri
Kaykıldığım kadar kandırdım kendimi
Eşrafım ölüydü
Endamlı idi dünde kalan varlıkları
İlhamımsa kurusıkı
Azat edemediğim sözcükleri bahşeden
elbet Tanrı
Hizaya geldim ansızın
İhbar ettiğim ne var ne yok
Konakladığım bir bulut kadardım:
Beyaz ve pürü pak ve uçuşan rüyalarım
Gerçekler enine boyuna arz edildi
Talep bulmasa da sevgim, tahakkuk
etti bir gece yarısı
Şehri gezdim boydan boya
Dalgalar boyumu aştı lakin sürdüm
saltanatını imkânsızlığın
Cebimde çürük sözcükler
Külliyen yalandı bana ait olmadığı
Ben de bir sözcükten ibarettim hatta
binlercesi
Tek hecede saklı olduğu kadar hayat
Hem acıdım hep açamadım içimi
insanlara:
Ne de olsa,
Aşk en ulvi duygu…
Baltalanmış hayallerimden arda kalan
Bir infilak öncesi
Bir de iltifata doymayan aciz
insanların gölgesi
Bir içimlik değildi oysa yaşamak ve
de şiir
Şiirin hem öznesi hep güftesiydim.
Dar geldi bedenim
Geniş tuttuğum kadar yüreğimi
Kapılı verdim bahtın rüzgârına
Ne sessizlik ne fısıltı ne de arya
Ait olduğuma söz verdim her fırsatta
Gecikse de ölümüm
Geçiştiremedim ben duyguları.
Devasa kanatlarında umudun
Baş veren bir şiirden çok fazlası
Saklıydı içimde
Gözümü sakındığım kadar gözümden
düşen her damla
Yeniden doğuşun müjdecisi idi
Safran sarısı bir iklimde
Sararan bir yaprak
Sağdıcım buğrası yüreğin
Konakladığım bir şiire namzet bir
sözcüktü madem ısmarladığım…