Bir masal anlat bana şehir ışıklarının sönmediği bir mahallede geçsin bu masal ve kahramanı da bir şair olsun.

 

Hani tütsüler yaktığı odası: sıcak yatağı ve sarıldığı yası ile saklı olsun masalın her zerresinde hem umuda dair yolculuk hem de yaşların sonlanmadığı bir mahzende de geçebilir bu masal.

 

Elmaların armutları sevdiği bir masal olsun.

 

Armutların en irisini yiyen olsun o masum çocuklar ve yaşları dinsin gülücükleri bahşeden evrene sunsunlar şükürlerini ve süt liman olsun çocukların düşleri.

 

Bir masal anlat bana:

 

Annelerin güldüğü çocukların ceplerini de doldursun misketler ve tıpkı yerküre gibi gülsün her biri bilsin de Tanrı bu çocukların asla ölmediği bir dünyayı yaşanır kılanın da masumiyet olduğunu göstersin dünya insanlarına.

 

Bir masal anlat son defa: laterna gibi paylaşılsın ve tekerrür etsin iyilik ve sadeliğin kumaşına sarılsın insanlar safça yaşasınlar ve sevsinler birbirlerini.

 

Şeytanın olmadığı her köşe başında da saklı iken nöbetçi kulübeleri meleklerin ve Rabbi ile arasına hiçbir şeyin girmediği bir dünyada masumiyet teslim alsın dünyayı.

 

Çiçeklerin  solmadığı.

 

Renklerinse küsmediği.

 

Yaşlıların dahi ölmediği.

 

Çocuklarınsa canının yanmadığı bir masal öyle ki:

 

Pinokya dahi yalan söylemesin ve bulutların beyaz teninde saklı olsun kelebekler ve bir günlük olmasın ömürleri onlar da saf tutsun sonsuzlukta ve çalım atsınlar hayata asla dokunmasın kimseler ne kelebeklere ne çocuklara.

 

Bir masal olduğunu da unutayım sonra anlatılanın.

 

Hayatımdan da feragat ettiğim bir masal olsun misal.

 

Hayatın uzamında ve aşkın rakımında saklı olsun balonlar ve kuşlar ve hiç biri sönmesin özgürlük şarkısı söylesin düşlerim.

 

Ve işte başlıyorum ama önce:

 

Gök kubbenin nezdinde sirenlerin

Dinmediği:

O pervaza uzanan bir kuş gibi

Kanadığım doğrudur kanat açtığım o devasa kubbe

Sıfatların dokunulmazlığı belki de

Edindiğim en yüksek rütbe

Elbet keşfe çıktığım kâinatın tüm zümresi

Azığa aldığım düşlerin künyesi

Sözcüklerimse şah damarımda saklı

Rabbim en yakınımda ezelden

Ebedi bir istikamet koştuğum

Her susadığımda aşkla serpilen gönlüm

İdame ettiğim hayatın her zerresi

Yeter ki gözünden düşmeyeyim Rabbimin…

 

Sağanağına yakalandım ansızın bir düş olma ihtimalini de göz ardı etmeden ve sensizliğe uyandım.

 

Gecenin matemiydi sessizlik aşkın da mahzeni bu kalburüstü duygular ve üst üste ekledim cümleleri.

 

Kanıksadığım her şey başım gözüm üstüne kayıplarımın mezarına gitmeyi unuttuğum sıradan bir günün de özlemi içimdeki şaşkın ve taşkın çocuğa attığım çimdik.

 

Uydusuyum ruhumun.

 

Uyamadığım şu dünya ve defalarca evrelere b/ölündüğüm kış uykusunun hala sonlanmadığı soğuk bir gecenin de pazen sıcaklığında bir havaya özlemi.

 

Özlemsiz geçmiyor günüm ve de öz verisiz.

 

Sistematik yaşıyorum:

 

Bir ileri bir geri elbet olduğum yerde saydığım bir minvalde sayıkladığım kadar saldırganlaşıyorum içimdeki hüzünlü mevsime.

 

Kaçan trenin kaçak yolcusu bile olamadım ben ve kaçan zamanın ardından gözyaşı filan dökmeyi de bıraktım.

 

Hüzünlü değilim sadece durgun.

 

Müzmin değil hislerim sadece müdaviyim iklimin ve günü gününe uymayan sefil bir tanrıyı oynuyorum elbet bahşedilmiş her şeyin farkında olsam da sonradan kazandığım o farkındalıkla saklambaç oynuyorum kendimle.

 

Sobelediğim bir şiir bazen.

 

Sönen ışığın ardından yas tutan içimde eksik olmayan matem.

 

Maziyle de alıp veremediğim yok artık: batık geminin ganimetleridir hem ben hatıralarım üstelik bata çıka büyümedim ailemin sayesinde ve bana sunulan imkânların bende açtığı o büyük gedik…

 

Hayali ailemin benimse haletiruhiyem…

 

Aldığım eğitimin hakkını vermiş olsam da devamı gelmeyen o gerçekleşmiş hayallerim.

 

Yakınma mekanizmam elbet savunma sistemimin öz alt kümesi bir türlü alt edemediğim duyguları sonunda çitileyip döktüm uzay boşluğuna.

 

Farkına vardıklarım geç tahayyül edebilmiş olsam da gel-geç değil işte benim son hayalim.

 

Şiirlerin meskeni iken ruhum bir ömür uzağında durduğum şiirler ve şairler.

 

Şiir yazmanın bende yarattığı o muhteşem duygular ve ben yine de üstüne bas basa söylüyorum:

 

Hayatın bir şiire tekabül ettiğini nasıl inkâr edebilirim hatta binlerce belki milyonlarca şiir…

 

Yazmaya doyamadığım ve okumaktan keyif aldığım sayısız şair.

 

Düş iklimlerinde adını sayıkladığım, hicranın bahçesinde sözcüklerimle konakladığım.

 

Bazen sessiz çok derinden

Bazense mustarip olduğum iklime sirayet eden

Sözcüklerim.

Yalın ayak değil gördüğüm düşler

Ama yalındır içimdeki o engin sevgim

 

Ulvi bir sevgiden alamazken gözlerimi

Karantinada geçen yılların zarfında

Zarf ettiğim kaderin mealidir içimde taşan denizin

Feryadına tek tanık Mevla’m.

Azımsansa da varlığım

Kıt kanaat sevse de insanlar

Doruğundayım ben hayatım.

 

Bir bavul dolusu şiirdir içimde saklı tuttuğum

Gizemin doğurgan ebabil kuşları

Kilitli kalbimde teskin edici bir özlemi giderdiğim

Yolum her düştüğünde kalbine

Kanıksanası bir hüzünle çok ama çok severim ben seni